26 Eylül 2005

yeni dönem- dil günleri

Çooook uzun zaman sonra tekrar yazmaya karar verdim. Bu arada çok fazla şey oldu mu diye düşünüyorum, bilmiyorum.. Yazmaya başlamadan bunu kestiremiyorum. OKul başladı ÖSS maratonu başladı... Lise-3 olmak aslında hoş bir şey... Herkes size hamile gibi davranıyor çünkü.. İstediğiniz yemekler yapılıyor, haftasonları herkes etrafınızda pervane oluy. Kantin bile kıyak geçiyor. Çıkan yemeklerden ayırıyor.. Herkes gülücükler saçıyor. Neden? "Öss ye hazırlanıyorsun gülüm" diyorlar :))) Eh hoş.. Bir de hoş bir yere girsek daha da hoş olacak.. BU maratonda derslerden testlerden sıkılmadım ottobüslerden sıkıldım! Bütün vaktimi otobüslerde ayakta iki büklüm geçiriyorum. Sabah 8 de çıkıp akşam 21.30 da geliyorum. Özel ders öğretmenlerini annemden çok görüyorum. Testleri eğlendirici objeler haline getiriyorum. Şıklara ışıldayan yıldızlar, göz kırpan güneşler yapıyorum. Matematiğe sempatik bakmak için defretlerimi rengarenk tutuyorum...
Öss den başkaa... Dil Bayramı münasebetiyle İzmir'de Türkçe Günleri ne katılmış bulunmaktayım. Hoş bir etkinlikti. Adnan Binyazar, Hidayet Karakuş, Bekir Yurdakul, Halim Yazıcı gibi isimlerle bir arada olma gibi bir şansım oldu. Büyük keyif aldım.
Sınıfımız bu yıl 11 kişi :) Vee çooook neşeli! Müziksiz bir anımız yok! Sürekli dans edip avaz avaz şarkı söyleyen ellerinde test kağıtlarından mikrofonlar olan kızlar var.. Zeytinler olgunlaşmaya başladı.. Edebiyat öğretmenimi çok seviyorum. Ocağın son haftasına 118 gün kaldı. Daha ne isteyeyim?!
Bu reklamı da seviyorum ayrıca : wake up wake up wake up wake up wake up wake up wake up wake up wake up..... :))))

22 Ağustos 2005

Biz böyleyiz işte.. İsteriz ki özgür olalım hem özgür hem sahiplenilen... Hep çelişkilerin gerçekleşmesidir beklentimiz.. Yağmur öncesi yıldızlı gökyüzü... Şubat ayında açılan papatyalar.. Heyecan beklentisi galiba bu... Çok mu sıkıcı hayat? Zaman zaman... Alışmamışım ben bazı şeylere... Böyle bazen şekil verilmemiş çamur gibi oluveriyorum.. Düşüncesiz, saf, aptal hatta... Özür dilerim, biliyorum gereksizdi söylediklerim.. İstedim ki sonbahar gelmeden döksün yapraklarını ağaçlar, kaldırımlar sararsın... Her şeyi zamanında yaşamak güzelken...

20 Ağustos 2005

İşte erkek voleybol takımına altın madalya getiren annemin şans salonu...
Rusya- İtalya Bayanlar Voleybol maçı- 14.08.2005 Karşıyaka Spor Salonu (bizim salon)

18 Ağustos 2005

Only Time

Who can say where the road goes
Where the day flows, only time
And who can say if your love grows
As your heart chose, only time

Who can say why your heart sighs
As your love flies, only time
And who can say why your heart cries
When your love lies, only time

Who can say when the roads meet
That love might be in your heart
And who can say when the day sleeps
If the night keeps all your heart
Night keeps all your heart

Who can say if your love grows
As your heart chose

- Only time
And who can say where the road goes
Where the day flows, only time

Who knows? Only time
Her gün gelecekti. Her gün gelir. İlk gün soyunur ve yatakta gösterdiğiniz yere uzanır. Uykuya dalışını seyredersiniz. Susar. Uykuya dalar. Bütün gece onu seyredersiniz.
Geceyle gelecekti. Geceyle gelir.
Bütün gece onu seyredersiniz. İki gece boyunca onu seyredersiniz.
İki gece boyunca hemen hiç konuşmaz.
Sonra bir akşam olur o da olur. Konuşur.
Bedeniniz daha az yalnız olsun diye mi ona ihtiyacınız olduğunu sorar size. Kendi durumunuzu anlatmak için kullanıldığında bu sözcüğü pek iyi anlayamadığınızı söylersiniz. Yalnız olduğunuzu sanmakla, tam tersine, yalnızlaşmayı birbirine karıştırma raddesine geldiğinizi söylersiniz, sizinle olduğu gibi, diye eklersiniz.
Sonra, yine bir kez gecenin ortasında sorar: Şu sıra yılın hangi vakti?
Kış öncesi, hala sonbahar, dersiniz.
Bir de bu işitilen ne? diye sorar.
Deniz, dersiniz.
Nerede? diye sorar.
Orada, odanın duvarının ardında, dersiniz.
Yeniden dalar.


Marguerite Duras, Ölüm Hastalığı, s. 10-11

6 Ağustos 2005

gülümse

Evime dönüşe 2 gün... Kuşadası bundan 5 yıl önceki hali gibi bu sene... Arkadaşlarla, güneşle, denizle, denizin dalgası ve bulanıklığıyla, gazinosuyla, cafeleriyle her şeye rağmen müthiş... İzmir'e dönüş demek ÖSS maraton başlangıcı demek, düzen demek, sıcak demek ama aynı zamanda benim şehrim demek... İzmir'in taşıdığı dinamizmi ve sabahın yorgunluğunu, sıcağın ağırlığını, pisilerin salınışını özledim.. Esmeyen rüzgarı, girilmeyen denizi, gezilmeyen sokaklarını özledim.. Havasını özledim.. İnsanlarını özledim... Eflatununu ve kırmızısını özledim.. Karşıyaka'nın 'karpuz' kıvamı renklerini özledim.. Şimdi İzmir Universiade demek bir de... Öyle bir heyecanımız da var bugünlerde....
Hayat her şeye rağmen her yerde ve her şekilde her renkle güzel.... GÜLÜMSE.....

27 Temmuz 2005

kavun acısı

Gündelik ve güvenilmez
hüzünler içinde
geçimsiz günler
Bir nedeni yok gülmezliğimin
içim kavun acısı
biri bir şey sorsa
ağlayacağım sanki
durup dururken
gözlerimi çivilediğim deniz
sabahın ilk vapurunda
herkes kimsesiz
Istanbul'da yağmur yağarken
dünya daha yalnızdır
her zamankinden
yanık simit, sıcak çay
insanın içini ısıtıyormuş gibi yaparken
köprünün üstünden geçiyor insanlar
çıkmış gibi
Sait Faik hikayesinden
içim kavun acısı
dünden, geceden
Istanbul'da yağmur yağarken
dünya daha yalnızdır
her zamankinden

Bir nedeni yok gülmezliğimin
belki akşama bir şey kalmaz
sabahki halimden
içimde aynı kavun acısı
vapur dağılırken

Murathan Mungan

12 Temmuz 2005

ateşler

Aşk bir cezadır. Yalnız kalmayı beceremediğimiz için cezalandırılıyoruz.
*
Biri yüzünden ıstırap çekmeyi göze almak için onu çok sevmek gerekir. Seni çekebilmek için seni çok sevmek gerek.
*
Aşkımda sefahatin incelmiş bir biçimini görmekten; zaman geçirmek için, Zaman’sız yapabilmek için geliştirdiğim bir oyun görmekten kendimi alamıyorum. Zevk, kalbin son sarsıntılarından çılgına dönmüş motor gürültüsü içinde, göğün ortasında zorunlu inişe geçer. Motoru çalıştırmadan inerken, dua yükselir; ruh, aşkın göğe yükselmesi sırasında bedeni kendisiyle sürükler. Göğe yükselmenin mümkün olabilmesi için bir Tanrı gereklidir. Bir Kadir-i Mutlak’a vücut vermeye yetecek kadar güzelliğe, körlüğe ve sonu gelmez isteklere sahipsin. Daha iyisini bulamadığımdan,
seni evrenimin kilit taşı yaptım.
*
Uzaktan, saçların, ellerin, gülümsemen taparcasına sevdiğim birini hatırlatıyor. Kimi? Bizzat seni.
*
Sabahın ikisi. Sıçanlar çöp tenekelerinde ölü günün artıklarını kemiriyorlar: şehir hayaletlere, katillere, uyurgezerlere ait. Neredesin, hangi yatakta, hangi rüyada? Sana rastlasam beni görmeden geçerdin, çünkü rüyalarımız tarafından görülmeyiz. Aç değilim: bu akşam hayatımı bir türlü hazmedemiyorum. Yorgunum: hatırandan yakayı sıyırmak için bütün gece yürüdüm. Uykum yok: ölüm için bile iştahım yok. Bir sıraya oturmuş, sabahın yaklaşmasıyla
kendime rağmen sersemlemiş, seni unutmaya çalıştığımı kendime hatırlatmaktan vazgeçiyorum. Gözlerimi yumuyorum… Hırsızlar yalnız yüzüklerimize, aşıklar tenimize, vaizler ruhumuza, katiller canımıza göz dikerler. Benimkini alabilirler: ondaki hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerine bahse girerim. Tepemde yaprakların kımıldanışını hissetmek için başımı arkaya atıyorum… Bir korudayım, bir tarlada… Zaman’ın çöpçü, Tanrı’nın da belki paçavracı kılığına girdiği saat bu.

Marguerite Yourcenar, Ateşler, s. 78-9.

8 Temmuz 2005

"HERKES NE ZAMAN ÖLÜR
ELBET GÜLÜNÜN SOLDUĞU AKŞAM"
TURGUT UYAR

6 Temmuz 2005

aşk

"Yunan mitolojisinde, Androginos diye, dört kollu, dört bacaklı, iki başlı bir varlık varmış. Her şeyiyle kendine yetebilen, hem erkek hem dişi bir varlık. Bu mükemmel varlığı tanrılar kıskanmış ve kıldan ince bir testereyle ortadan ikiye ayırmışlar dişi ve erkeği...Tanrı onları ayırınca dişiyle erkek birbirini aramaya başlamışlar ömürlerinin sonuna dek. İşte onların birbirlerini buldukları an AŞK çıkmış ortaya..."

5 Temmuz 2005

for my sunshine & water & smile- like a beautiful smile

Shall I compare thee to a summer's day?
Thou art more lovely and more temperate.
Rough winds do shake the darling buds of May,
And summmer's lease hath all too short a date.
Sometime too hot the eye of heaven shines,
And often is his gold complexion dimm'd;
And every fair from fair sometime declines,
By chance, or nature's changing course untrimm'd;
Like a beautiful smile
That fills I know why
Such a beauty won't die
It's eternity's mile
That we walk all this while
But thy eternal summer shall not fade,
Nor lose possesion of that fair thou ow'st,
Nor shall death brag thou wander'st in his shade,
When in eternal lines to thime thou grow'st;
Like a beautiful smile
That fills I know why
Such a beauty won't die
It's eternity's mile
That we walk all this while
Like a beautiful dream
That is just what it seems
We're just floating upstream
On eternity's beam
So long as men can breath, or eyes can see,
So long lives this, and this gives life to thee
Shall I compare thee to a summer's day?
Thou art more lovely and more temperate.
Rough winds do shake the darling buds of May,
And summmer's lease hath all too short a date.
Sometime too hot the eye of heaven shines,
And often is his gold complexion dimm'd;
And every fair from fair sometime declines,
By chance, or nature's changing course untrimm'd;
But thy eternal summer shall not fade,
Nor lose possesion of that fair thou ow'st,
Nor shall death brag thou wander'st in his shade,
When in eternal lines to thime thou grow'st;
So long as men can breath, or eyes can see,
So long lives this, and this gives life to thee

3 Temmuz 2005

güzel bir günn bizim için!

ankaradayım ve güneşim mi doğdu noldu bilmem ki!!!!!!
ayy! like a beautifull smile.....

for who?!?!?!?!

LIKE A BEAUTIFUL SMILE

1 Temmuz 2005

tatill

Gidiyorum. Göründü Ankara yolları.. Yine çekip giden olmak gibi bu.. Tatil bile olsa adı, arkamda hüzünlü bir şehir bırakıyor gibiyim. Yanan, hüzünlü bir şehir... Sanki temelli gidiyor gibiyim... Böyle bazen bir hüzün basıyor yoğunlaşıyor içim... Karmakarışık bir şey bu.. Tatil bile olsa bir şeyleri bırakmak... Alışkanlıklardan kopmak... 3 haftanın ilk 10 günü seyrek de olsa burdayım sonra 13ünden 26 sına kadar uzağım buralardan.. kendinize iyi bakın ve kocaman gülümseyin!

30 Haziran 2005

Annabel Lee

Seneler,seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.
O çocuk ben çocuk,memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,_
Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutun rüzgarından
Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana ,kim olursa olsun,
Yaşça başca ileri
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır hayalin eşirir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim,uzanır beklerim
Sevgilim,sevgilim,hayatım,gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni .


Edgar Allan POE

tatill geldi, yaz geldi hoşgeldi hepsi!

Bitti,bitti! Yaz geldi! Tatil açtı kapılarını! Yaz girdi ruhuma, renklendi bir anda ortalık! Artık her sabah "Pöfffff, toooosssss, hööfffff" gibi sıkıcı ünlemlerle başlamıyorum güne! Çünkü ben tatildeyim! Çünkü artık her gün 8 saat yolları daral getiren, dolmuşları fenalık bastıran, otobüsleri bayılacak hale getiren Bornova ve beraberinde bir disiplin kurumu olan Özel ege lisesi YOOOK! 6 hafta Bornovasız, müdürsüz ama TESTLİ, sınıfsız, kuru tostsuz ama 4 SAAT ZORUNLU ÇALIŞMALI, servissiz, dolmuşsuz, otobüssüz ama PROGRAMLI bir hayat! İyimser olmam gerekirse; herşeye rağmen TATİLDEYİM! Ve mevsimlerden YAZ! İçimden koşup oynamak, ip atlamak,seksek oynamak,bisiklete binip, her yerime dondurma bulaştırmak geldi... Hayat fevkalde bugün! Ve diliyorum devamı gelir...

28 Haziran 2005

stolen car

Kanımın kaynadığını hissediyorum... Damarlarımdan sanki kaynamış kan akıyor. BU hava insanda akıl bırakmıyor, istek yok içimde... Bir yorgunluk hissi sürekli. Ve tavana boş boş bakma isteği... Hayat göz kırpmıyor bu aralar sanki. Kaldı gitmiyor gibi... Bekliyorum hareket getirecek bir şeyler olsun diye, yok! İnsanlarda da istek yok eylemlere karşı... Herkes "sıkan hayat" tan bahsediyor. Tatilde bile değilim, bu sıkkınlık bende kuyuya atılmış hissi yaratıyor. İnsanlar yok, rüzgar yok, konuşulacak kelimeler yok, cümleler yarım. İzmir üzerime geliyor bugünlerde. Gidilecek hoş bir yer, birlikte paylaşılacak kahkahalardan uzağız, bugünlerde güldüğümüz tek şey uykunun yoğunlaştığı saatlerdeki mahmurluğun getirdiği dalgınlık. Kendimi kuyunun loş ve nemli havasında hissediyorum. Güneş yok, olsa da ışıklarını uyuşturucu olarak kullanıyor. Kitap okumak dahi bir "iş" olmaya başladı. Hayat yavan!
Böyle vurup gitmek istiyorum... Ama yalnız çıkasım yok. Yalnız hiçbir şey yapasım yok. Konuşmak istediğimde boşluk var, gitmek istediğimde duvarlar. İçim sıkılıyor. Ve anlatamıyorum bunu... Sessiz sedasız olmak istiyorum o bile güç. Çelişkilerle doluyum. KOnuşmak da susmak da zor! Sadece dinliyorum. Bol bol dinliyorum..

"Late at night in summer heat, expensive car, empty street
There's a wire in my jacket, this is my trade
It only takes a moment, don't be afraid
I can hotwire an ignition like some kind of star
I'm just a poor boy in a rich man's car
So I whisper to the engine, flick on the lights
And we drive into the night
Oh the smell of the leather always excited my imagination
And I picture myself in this different situation
I'm a company director, two kids and a wife
I get the feeling that there's more to this one's life
There's some kind of complication, he tells her he's alone
Spends the night with his lover, there's a trace of her cologne
And the words of his mistress, as she whispers them so near
Start ringing in my car

Please take me dancing tonight
I've been all on my own
You promised one day we could it's what you said on the phone
I'm just a prisoner of love always hid from the light
Take me dancing, please take me dancing tonight

I imagine his wife, she don't look nothing like a fool
She picks the kids up from some private school
She remembers what he told her, he was late and worked alone
But there's more than a suspicion in this lingering cologne
And the kid's just won't be quiet and she runs a traffic light
And she drives into the night

Please take me dancing tonight
I've been all on my own
You promised one day we could it's what you said on the phone
I'm just a prisoner of love always hid from the light
Take me dancing, please take me dancing tonight

So here I am in a stolen car at a traffic light
They go from red to green and so I just drive into the night
Please take me dancing tonight
I've been all on my own
You promised one day we could it's what you said on the phone
I'm just a prisoner of love always hid from the lightT
ake me dancing, please take me dancing tonight

Please take me dancing tonight I've been all on my own
You promised one day we could it's what you said on the phone
I'm just a prisoner of love always hid from the light
Take me dancing, please take me dancing tonight(fading)

Please take me dancing tonight I've been all on my own
You promised one day we could it's what you said on the phone
I'm just a prisoner of love always hid from the light
Take me dancing, please take me dancing tonight"

Keşke o da dinleseydi çok sever, biliyorum... Ama yok...

26 Haziran 2005

çırptım çırptım karıştırdım

Sanırım bu aralar hem maddi hem manevi olarak çok şey istiyorum. Kendimi kötü hissediyorum böyle olduğunda. Çünkü maymun iştahlıyım.

Beklemeyi sevmediğime karar verdim. Herkes "sabırlısın" derken komiğime giderdi. "Ben mi sabırlıyım?" Şimdi görüyorum ki; sabrım sabırsızlığımla öyle bir bütün oluşturuyor ki dengesizin biri oluyorum. Bir şey sorup cevap alamamak beni sinir ediyor ama inadına bekliyorum ve bekliyorum. Acaba sadece duygusal olarak yakın olduğum kişilerde mi oluyor bu?!

Herkes mutlu hikayelerin kahramanı oldu bir anda. Bir Özgün'le ben kaldık. Gerçi Özgün de Çeşme'ye firar etti artık nasıl kendime ortak bulacağım bilmiyorum. " Galiba kıskancım. Yok mümkün değil sinir oluyorum mutluluktan dört köşe olanlara şu sıralar. Ne kadar mutlulukları için çırpınsamda...

Çok renkli olmak istiyorum ama hep elime siyah geliyor nedese... Yasta değilim, koskoca gardrop da rengarenk kıyafetlerin arasında elim hep siyahlara varıyor. Yok bu psikolojik bir şey olsa gerek.

Bugünlerde 6 yaş çocukları gibi dizlerim morraık geziyorum. Okulda düştüm geçen gün. Öyle bir morardı ki resmen patlıcan moru. Hem de iki yerden birden. Sonra dizimin başka bir noktasını damasanın ucuna sokmayı başarım büyük uğraşlar sonucu ve onu anneme gösteriyim derken bu seferde salondaki masaya bileğimi çarpıp "mor bacak" tablomu tamamladım. Şimdi aynanın karşısında çok komik geliyor. Ben minikken de hep böyle olurdu bacaklarım. Ama oz aman tüm çocukların öyle olurdu bacakları ve ben garipsemezdim bu durumu. Lise sondaki bir insan için komik oluyor. Etek filan giyemiyorum o kadar garipsedim! Onlarla olmaya alışamadım 3 gündür.

Önümüzdeki haftasonu Ankara'ya 14 Temmuz'da da Antalya'ya gidiyorum. 20 gün! İzmirsiz 20 gün! Hiç İzmir'den ayrılmamışım gibi gelmeye başladı!

Biraz önce TRT'deki bir filme takıldım çok hoşuma gitti. Mel Gibson'un. "Kayıp Yüz" Belki de herkesin öyle bir öğretmene ihtiyacı var... Benim öğretmenim de birtanedir ama! (M.Y) Şimdi çalıştığı dershane de panik olmuştur ÖSS format değişikliği yüzünden...

Salı günü sınavım var. İçimden hiç çalışmak gelmiyor bu sıcakta. Ama zorundayım galiba. Umarım yarın azıcık şevk gelir de çalışırım... Haziran'ın sonunda ilk defa sınava giriyorum haliyle moralman çökük durumdayım.

25 Haziran 2005

güldür/bir gül/bir/güldür

Ben bugün GÜLDÜM! Hayır, GÜLÜMSEDİM....

24 Haziran 2005

Moon Over Bourbon Street - STING

There’s a moon over bourbon street tonight
I see faces as they pass beneath the pale lamplight
I’ve no choice but to follow that call
The bright lights, the people, and the moon and all
I pray everyday to be strong
For I know what I do must be wrong
Oh you’ll never see my shade or hear the sound of my feet
While there’s a moon over bourbon street

It was many years ago that I became what I am
I was trapped in this life like an innocent lamb
Now I can only show my face at noon
And you’ll only see me walking by the light of the moon
The brim of my hat hides the eye of a beast
I’ve the face of a sinner but the hands of a priest
Oh you’ll never see my shade or hear the sound of my feet
While there’s a moon over bourbon street

She walks everyday through the streets of new orleans
She’s innocent and young from a family of means
I have stood many times outside her window at night
To struggle with my instinct in the pale moon light
How could I be this way when I pray to God above
I must love what I destroy and destroy the thing I love
Oh you’ll never see my shade or hear the sound of my feet
While there’s a moon over bourbon street

23 Haziran 2005

yaz geldi renklenmek lazım!

Çok çok çok sıkıcı bir gün... Hani böyle insanın kalbiyle midesi arasına bir taş oturur, bende sık sık oluyor bu galiba... Sabahtan beri dersler çok sıkıcı, hocalar çok sevimsiz geldi. Zaten İzmir'deki bunaltıcı, bulaşık suyu gibi hava içimin kararmasına yetiyor... Benim O'nu görmem lazım. Nedense kötü bir his var içimde... Böyle son zamanlarda pek bir şom ağızlıyım. Ama ama ama...
Bugün bir arkadaşım bir kızla buluştu. Çok istedim iyi geçmesini. Neden bilmiyorum... Böyle son zamanlarda çok hüzün doluyum içimden sevgi fışkırıyor.. Olacak inşallah kızla arası! Yani bence olacak ama..
Dün öğrendim ÖSS'deki değişikliği de stres oldum. Şimdi durup durup neden 2006'da gireceklerde etkili oluyor bu yeni düzen?! Başka yıl kalmadı sanki! Lise 1-2-3! Şaka gibi ya! Edebiyatından tut trigonometrisine kadar sorarlar artık! Offf offf! Gamlıyım, yastayım, paniğim! Neden ama ya? Ama ben umutluydum, ama ben hep trigonometrisiz, 3erkekle 7 kız yuvarlak masa etrafına 3 kız yanyana gelecek şekilde kaç değişik biçimde oturabilir gibi karmakarışık ve gereksiz sorular olmadan ÖSS'ye hazırlanabilirdim. Ama...
Ne kadar çok "ama"m varmış..
Karar verdim biraz kafamı dağıtacağım,öyle sabır ve dikkat gerektiren konulardan çok kısa bir süreliğine uzaklaşacağım. tatil maksatlı yani..
Böyle uyumayı özledim, güzel iç açıcı, içsel yolculuklardan uzak kitapları, neşeli şarkıları, denizi, sohbeti özledim... Yürüyüşleri özledim... Birazcık azıcık aylaklık yapmak istedim, koşturmak oynamak... Her ne kadar bu yaz çalışma yazı olacaksa da yaz geldi ve ben her şeye rağmen mutluyum, tatildeyim, renklerle birlikteyim, karpuz çıktı, çiçekler açtı, kedilerin yavruları büyüyorlar, sabahları güneş gözümün içine içine sokuyor ışıltısını ve bana gülümsüyor her seferinde bıcırık yıldızlar...
Sadece ayrılıklar zor.. Evden,odamdan, sevdiğim sokaklardan, İzmir'den, Özz'den, Emre'den ve de diğerlerinden... Olsun her başlangıcın bir de sonu varmış. Tatil de bitecek, ayrılıklar da sonra güzel bir kavuşmaya dönecek umudu var içimde...
Her gün başka bir rengin bizimle olabilmesi umuduyla...

22 Haziran 2005

bize bir masal gerek!

Gitmeni hiç istemiyorum... Hiç hemde.. Bencillik diyeceksin, "sevdiklerimin yanına gidiyorum, mutluluğumu istemiyorsun" diyeceksin... İstiyorum çok istiyorum ama uzakta değil yakınımdayken ki mutluluğunu istiyorum. Tanık olabileceğim mutluluğunu. Bencilim, evet... Haksızlık yapıyorum, evet... "İzmir'de de görüşmüyoruz" diyeceksin.. Olsun orda olman yeterdi.. O havayı soluman yeterdi. Aynı şehirde olmanın huzuru olurdu, aynı yerlere gitmenin ve her sabah aynı şehrin yorgunluğuna tanık olmamız yeterdi.. 1 ay! Bazen uzun bazen kısa... Şimdi uzun, çok uzun... Bende gidiyorum, evet... Neden gidiyoruz?! Zorundayız galiba bu hikayedeki rolümüz gereğince... Böyle bilgisayarın başına oturduğumda sessizliğini dinlemek güzeldi. "available" yazısını görünce aklıma bir anda söyleyecek sürü sepet şey geliyordu... 1 ay! Evet "1,5 ay susmayı başardın" diyeceksin... Bu da 1 ay işte değil mi?! Böyle Özgün giderken de aynı şey oluyor... Geçen yıl böyle olmuştu. Nedense hiç aramadığım kadar sık aramak geliyordu içimden. Her an elim telefonda ve saatte. Uçak indi mi? Neden açılmıyor telefonu? Evi arayıp annesine mi sorsam?
Orada mutlu olmanı zannettiğinden çok daha fazla istiyorum ben aslında... Ben de olmayacağım nasıl olsa... Eğer İzmir'de olsaydım daha kötü olurdu... Sahi biz neden hiç görüşmüyoruz?! Neden bunu çok istememe rağmen hiç böyle bir isteği dile getirmedim? Y a da neden o gün çıkmadın ki evden? Resmini görünce bir şeyleri unuttuğumu fark ettim... Değişik geldin... Sahi ne kadar oldu? 2 yıl geçti gitti...Tanıştığımız gün geliyor da aklıma, o zaman korkuyordum ben. "Bütün günü bununla nasıl geçireceğim?" diyordum. Sonra geçti, güneş yol verdi akşam oldu. Sanırım dönüp dönüp yaşamak isteyeceğim bir gündü... İçimden şu geçmişti daha ilk cümlende " Harika bir arkadaşım oluyor!" Sonra Petkim'de salonda ağlarken hüngür hüngür omzunda hiç aklımda yoktu "bitmek".... Sanki neden ağlıyordum bitmek yoksa? Ben seni özlüyorum... N'olursa olsun sabah oluyor akşam oluyor.. Güneş tatlı tatlı gülümsüyor yüzümüze, yıldızlar aralıyor göz kapaklarımızı ve ben senin nerde olduğunu biliyorum. Aynı şehrin yorgunluğunu, karmaşasını, hüznünü ve mutluluğunu yaşıyoruz biz... 1 ay! Sayılı gün tez geçerMİŞ.... Geçse n'olacak?! Bilmem belki belki o zaman bu yılki maraton öncesi gözünün içine bakmayı isterim... Sting'i daha bir farklı dinlemeyi.. Bana "desert rose " yi söylediğinde dudaklarımı zor kilitlemiştim eşlik etmemek için. Neden ki?! Bilmiyorum.. Garip ve dengesiz bir insanım galiba... Seni özleyeceğim.. Asıl giden ben oluyorum galiba bu durumda... Alışmak için 10 gün yetebilir umudu var içimde... Mutlu ol olur mu? Hem bak minik kuzen de gelecek yakında... Evet özleyeceğim seni ben... Kendine iyi bak ...
Bize bir masal gerek...

21 Haziran 2005

Uzun Gece


Yalnızlığım kadar yakın
Bir çöl uzaklığında
Varlığını düşlerimle bezedim
Anlaşılır kılmak için
Ölümü ve bütün gidişleri
Akşamı gülüşünle güzelledim

Gözlerken yolunu
Bir kıyıda öylece bırakılmış
Bir yaban çiçeğine benzedim
O zaman yandım kendime
Sabahsız geceleri andıran
Kağıt beyazlığında
Git git bitmez bir sevdayı özledim

Yağmurdan karanlıktan
Biçilmiş bir boşluğa aldırmadan
Bari bir tel bıraksaydın saçından
Diye şarkı söyledim
En azından kiraz ayında
Nar çiçekleri açtığında
Gelir mi dedi kuşlar
Hayır gittiyse gelmez dedim.

Afşar Timuçin

20 Haziran 2005

kum tanecikleri

Bugün çok yavan bir gündü. Matematik*2, geometri*2, coğrafya*4!!!! Baydı ufaktan... Zaten 4 te yatıp 6.30 da kalkmak sarstı... Servise biner binmez uyku moduna geçer oldum! Ama yaz böyle güzel, geç yatıp geç kalkarak. Ben geç yatma kısmını yapıyorum da ne yazık ki okul yüzünden ikinci kısmını gerçekleştiremiyorum. Dün gece 2 de zaten Emre'ye "tarihe biraz bakıyım" dediğimde oldukça enteresan geldi ona da... Ben küçüklüğümden beri böyleyim annemlerin projeleri sağ olsun. Şimdi Ankara'ya babaannemin yanına gittiğimde göreceğim yaz keyfini! Akşam 22.00 sabah 7.00 programıyla...
Bugün değişik bir gün herkes tüm sevdiğim arkadaşlarım yanımda... Emre'yle iyi aramız. Özgün'le o geçen haftalara inat uzun uzun konuştuk, Gözde ve Aslı'yla görüştük. İpek mail atıyor. Annemlerle hoşuz herşey güzel bugün aslında ama Gözde çıkmıyor aklımdan... Nasıl yapar, nasıl cesaret eder böyle bir şeye aklım ermiyor!
Gözde'ye ve diğer sevdiğim insanlara bağlılığımı bu olayla anladım. Meğer ne kadar düşkünmüşüm onlara. Sevmek kum taneleri gibi.. Onları yitirmemek için avucumuzda sıkıyoruz sıkıyoruz ama kum sıkınca daha kolay dağılır gider... Tutmaya çabalıyoruz tanecikleri... Kaybetmekten öylesine korkuyorum ki sevdiklerimi... Ama bu korkuyu düşünerek yaşamak çok zor. Elimden akıp gidişlerini görmek paramparça ediyor. Düşünüyorum şimdi Gözde'ye ya da Özgün'e ya da Emre'ye bir şey olsa... Nefesim daralıyor, kelimeler tükeniyor sanki. Dünya duracakmış gibi geliyor... Sahip çıkmak istiyorum sevgilerime ama kumu sıkarak elinde tutamıyorsun.. Öyle bir denge gerekiyor ki akrobasi yapmak gibi bir şey bu. Fazla sıkma ama tamamen açma avuçlarını... Sevmek başka türlü bir şey... Her sevgide kendini bulmak... İçini değiştiren bir şey, seni senle var eden bir şey... Bir çok şeyi beraberinde getiren... Sevmek güzel, gülümsemek güzel ve o sevgilere sahip olmak güzel yeter ki barındırmasını bil...
Sevgiyle kalmak dileğiyle...

19 Haziran 2005

ÖSSS- öğrenci seçme sınavı stresi

Bugün Öss vardı... İçimden hiçbir şey söylemek gelmiyor... Seneye bu sıralar inşallah söyleyecek güzel sözlerim olur. 1 yıl kaldı benimde bu günü yaşamama... Evet gerçekten söyleyecek bir şey bulamıyorum... Sadece çalışmam gerek hem de çok... Bir de umarım şans benimle olur... Önümüzdeki yıl ÖSS çıkışı mutlu ve emin olmak istiyorum. Ve şu anda hayattan en büyük beklentim de bu! Mutlu, emin ve istediğim yerde olmak...

18 Haziran 2005

kraliçem nerdesin?

Ben seni hasta yatağında görmüştüm rüyamda ... Aramızda soğuk duvarlar vardı, hiç olmayan bir gerginlik, bir yarış... Bir kupa vardı madalya vardı kazanana ve sendeydi o.. aslında üçümüz kazanmıştık ama ben seninkini çalmıştım... Çalıp çekmecene atmıştım.. Yorgun yüzünde pembemsi kızıla çalan çukurlar vardı göz altlarında...Korkmuştum seni öyle görünce... Şimdi tüm çılgınlığında aklımızın ucundan geçmeyen şeyler yapıyorsun rüyalarımı doğrularcasına. Nerdesin gülüm? Nerdesin kardeşim? Nerdesin can dostum? Nerdesin ablam? Nerdesin yeşilim? Nerdesin beceriklim? Nerdesin gözbebeğim? Önce güzellik uğruna minicik, cılız bir şey oldun... Marulla hayat geçer mi kardeşim? Biz ki dondurma hastası, dolma meraklısı, Nihal'le Güler'in ellerinde büyümüş minikler... Şimdi de diğer minik saçlarını kestiğini söyledi... Babanın traş makinesiyle... Minicik asker traşı gibi... Ne çok severdin saçlarını bir aralar uzatacaktın hani? Neydi o solukluğu yüzünün? Kahkahalar atan cıvıl cıvıl kız gitmiş sessiz sakin... Of kardeşim of.. Hayat dolu gülümsemelerini özledim ben senin... Nerdesin birtanem? Seni çok özledim GÖZDE! Sabaha kadar oynadığımız oyunları özledim, seninle vakit geçirmeyi özledim, saçlarınla oynayışımızı özledim, seni kızdırmayı, küçük kız kardeşin, didi'n olmayı özledim... Seni çok arıyorum canım benim... Lütfen tekrar gülümse hayata kocaman... Seni seviyorum...

YERİNE SEVEMEM

Senden uzakta hep bir şeyler eksik
Gönlümde derman yok, inan bir nefeslik
Ne bir avuntu, ne de biraz ümit
Ne yaptın bana, nedir bu sessizlik
İçimde bir şey acıyor sen gelince aklıma her şey
Yerine sevemem, yerine sevemem
Razıyım yapayalnız tükensin yıllarım ama
Yerine sevemem, yerine sevemem
Olmuyor, denedim, yine de yerine sevemedim her şeyim
Gökhan Kırdar

16 Haziran 2005

bazen masallar...

Hergüne dair söylenecek sözümüz var mı? Olmalı mı? Fark ettim de olmuyor bazen... Takılıp kalıyor cümleler, kelimeler... Dökülmez oluyor dudaklarından şiirler, şarkılar... Yarım kalan dizelerle yürüyoruz "bütünlemeye kalmış bir sessizlikte"... Hani bazen rüzgar eser, deniz çalkantılarını öfkelenip dalgalara dönüştürür, sanki her şey hayatın çalkantısını yüzünüze vurur ve kelimeler biter...
İnsanlar gelir ve insanlar gider... Hep aynı noktadasınızdır, yalnız ve aynı... Kavgalar olur, birbirinin boğazına sarılır insanlar, hakaretler ederler birbirlerine ve karşınızda durup "Biliyor musun ne harika bir şey oldu? Kafa tuttum ona. Ben sevilirim zaten, vs." der ve devam eder olağan olayları sıralamaya... Sevilmek bazen çok tehlikeli, çok gereksiz de olabiliyor... Saçma sapan şeyler meğer ne kadar büyük bir önem taşıyormuş başka hayatlarda... Hepimiz kendimiz için varız... Söylenecekler hep belki de kendimizi tatmin isteği... Durup durup anlattığımız olaylar, yaşamlar ve benliğimiz hep aynaya bakmak için... Aynadan kendimize göz kırpmak ve "Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mı dünyada?" deyip mutluluğu giymek için... Yalancı birer pamuk prenses masalı yaşarken oradaki gücü kazanmak.. Masalları kötü sonla bitirmek doğru mu? Bilmem.. Annem "masal dediğin güzel biter, sonu mutlu olur" dedi geçen gün... Ama sonlar hiç elele bitmiyor... Çünkü biz masal yaşamıyoruz, yaşamayı beceremiyoruz... Hep birbirimizden eksiltiyoruz bir şeyleri kendi sevdamız, kendimize düşkünlüğümüz yüzünden... Ben? Hepimiz öyleyiz.. Ki olmalı belki de... Olması gerekiyorsa olur ama belki kötü kalpli cadı bir büyü yapmıştır ve prensle gamlı prenses arasına uçurumlar giriyordur... Ya da belki cüceler deve dönüşüyordur hormonlu yiyeceklerle ya da sahte operasyonlarla... Ve belki de onlar da kendi dünyalarında kendileri için aynalar arıyorlardır...
Kelimeler tükenmemeli ama... Her an anlatılacak masallar olmalı, sonu elele biten masallar... Belki döner geriye bakarız; uyuyan güzelin eline iğne batmasaydı neler olurdu? Ya da kırmızı başlıklı kız o gün sadece kendini düşünüp büyükannesini umursamasaydı? Ve kibritçi kız hiç kibrit satmasaydı ve burjuvazi bir hayatı olsaydı? Ve yaşam sürüp giderken biz aynı noktada takılıp kalmayıp, kelimeleri ve kendimizi tüketmeseydik?!...

Bazen...

Hatırlıyor musun kim olduğunu
Hala hissedebiliyor musun
Ne zamandır farkında mısın yokluğunun
Arasan bulur musun kaybolduğun yerleri
Gündüzün geçtiğini farketmedin bile
Anılar sinemasından bir bilet almışsın bu gece
Ömrün küsmek ve pişmanlıkla geçip gidiyor
Bak hala aynı soruyu soruyorsun kendine
Bazen kendi gölgene basar sendelersin ıssız sokaklarda
Bir karayel eser üşütür yalnızlığını yüzüne vurur
Çıkar gelir pişmanlıklar en zayıf anında
Boğazında yıllanır bir düğüm
Umrunda mı zamanın senin küskünlüğün
İçin öyle sıkılır kimse bilmez neyin var sen bile
Olup bitenleri seyredersin öylece
Yalnızsındır kalabalıklar içinde kim daha iyi bilir ki
Bir ses vardır çözer herşeyi yasaktır duyamazsın
Bazen kendi gölgene basar sendelersin ıssız sokaklarda
Bir karayel eser üşütür yalnızlığını yüzüne vurur
Çıkar gelir pişmanlıklar en zayıf anında
Boğazında yıllanır bir düğün
Bazen
Gündüzün geçtiğini farketmedin bile
Anılar sinemasından bir bilet almışsın bu gece
Ömrün küsmek ve pişmanlıkla geçip gidiyor
Hala aynı soruyu soruyorsun kendine
Bazen kendi gölgene basar sendelersin ıssız sokaklarda
Bir karayel eser üşütür yalnızlığını yüzüne vurur
Çıkar gelir pişmanlıklar en zayıf anında
Bazen...

(Nev)


15 Haziran 2005

Ahmed Arif'i Hissederek...

* Bew ve dizelerin büyüsüne inananlara, gülümseyerek...

Unutamadığım

Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı- berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...

Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı.
Gözlerin hani?

"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil..
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.

İçmek,
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?

Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil, sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellad,
Kemendi...

DUYMAK,
GÖZLERİNDE DUYMAK ÜÇ-AĞAÇLARI
SUSMAK,
GÖZLERİNDE SUSMAK,
USTURA GİBİ...
GÖZLERİN HANİ?

Ahmed Arif
Bugünlerde hep şiir okuyasım geliyor, sürekli şiir okumak istiyorum. "Ekmek arası" nda Ahmed Arif'i gördüm zaten yapıştım ekrana. Evvelsi günde oturup Ahmed Arif le ilgili yazmıştım babama... Dizeler çok içine işliyor insanın. Anahtar gibi kelimeler, zorlayıp açamadığın kapıları usulca açıveriyorlar. Sitemler bile hoş oluyor şiir olunca. Eskiden yani ortasonda bize şiir ödevi verirlerdi. Türk edebiyatından 25 şairin en sevdiğin şiirlerini yazıp getirme ödevi ve en sevdiğini okuma... Ne güzel ödevlerdi onlar. Testlere sıkışmamıştı şiirler o zaman. Vakit boldu ve şiirler noktasına virgülüne kadar, son dizesine kadar dinletirdi kendini. İçinde zarf, zamir, fiilimsi gibi şeyler yerine duygu aranırdı... 6 kıtalık şiirler 3 dizeye düşmezdi. Doyarak okurduk. Keyif alırdık. Sevdiklerimizi oturur bir çırpıda ezberlerdik. Şiirli günleri özledim...

E o zaman biz de bir Ahmed Arif analım...

AY KARANLIK
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...
İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...

14 Haziran 2005

Son zamanlarda neden bilmiyorum hergün kalktığımda içimden şu geçiyor: "Bugün nasılsın? Ne hissediyorsun? Mutlu musun yoksa üzerindbir huzursuzluk mu var?" Bütün gün boyunca da sıklıkla bu aklıma geliyor. Nasılım? İlle de bir şey hissetmem gerekiyor gibi. Hissiz kal artık bir günde! Böyle düşüne düşüne daha çok huzursuz oluyorum. Sürekli kendime "Nasılsın?" diye sorunca. Bir süre sonra etrafımdakiler "Nasılsın?é deyince garipsiyorum bu durumu ve hiç "İyiyim" diyemiyorum. O kadar çok düşünmüş oluyorum ki hemen ayrıntılı bir açıklamaya başlıyorum. Kötüysem depresif cümlelerle iyiysem abartılı ünlemlerle başıma geleni anlatmaya girişiyorum. Karşımdaki "Sormaz olaydım" diyor muhtemelen içinden. Bunu düşünmek fark ettim ki mutlu günlerimi bile mutsuzlaştırıyor. O yüzden düşünmemek istiyorum ama o kadar yerleşmiş ki bu aklıma gitmiyor bir türlü... Moralim bozuluyor acayip!
Bugün okula gittim şu ünlü ÖSS kursuna. Çok komik bir gündü. Günler sonra sabaha karşı değilde geceyarısını biraz geçe yattım, sabahın köründe çalan alarmla yerimden zıpladım(son sese getirince kendimi bandonun arasında gibi hissediyorum) Giyindim ve çok harika bir şekilde şunu düşündüm; Serbest kıyafet demek takı da demek acaba Hayriye Hoca'yı nasıl delirtebilirim? Omzuma kadar sallanan küpelerimi mi taksam?! Vazgeçtim bugünlük ama yarın vazgeçmeyeceğim! Evden çıktım ve çok üzüldüm. Herkes tatilde ve mışıl mışıl uyuyor, bakkal yeni açılmış daha ve ben elimde defterlerle okula gidiyorum. Ama kendimi bu fikre alıştırmıştım önceden yine de hüzünlenmeden edemedim. Hayatımda ilk kez kendi başıma Bornova yollarına çıkacaktım oldukça endişeliydim. Ya 330 gelmezse?! Neyse geldi hanımteyzesi. Ohh otobüstede mis gibi manzaralı bir yer buldum malum Migros'u ya da Hükümet Konağını görmem gerekiyordu okula varabilmem için ama kızın biri koskoca Büyükşehir Belediye otobüsünde önüme dikildi o da yetmezmiş gibi ansiklopedi kalınlığında kağıtlarını saça saça ingilizce çalıştı. Neyse kıyıdan köşeden bir yerden Migros'u görüp fırladım. Dolmuşlarda ordan geçiyormuş zaten. Bir teyze vardı ona sordum başladı konuşmaya Ege Üniversite'sine gidecekmiş oradan ringe(?) binecekmiş. Tahminimce metroyu anlatmaya çalıştı. Türkiye zenginler içinmiş. Araban olacakmış atlayıp gidecekmişsin, herkesin dolmuşu geliyormuş onun beklediği dolmuş gelmezmiş zaten..... Ha birde Karşıyaka yazılı dolmuşu görürsen haber dedi yazık teyzeme bilmiyor ki tabi gözlük takmadığım için anlaşılmıyor 4.50 benim gözlerim! Neyse Evka 3 geldi atladım hemen okulun önüne kadar getirdi. Saat 8.45 ti! Ders 9.10 da başlıyor. Ay kendimle gurur mu duysam zamanlama açısından n'apsam?! Okul çok komikti herkes oradan oraya koşuyordu. Matematik ve Türkçe de kur yamışlar tabi ben türkçe kur sınavına girmediğim için kafasına göre koymuş beni 2.sınıfa! Ama mutlu oldum 1. sınıftaki o mıymıntı ilköğretim hocasını çekeceğime 2.sınıfta adam gibi lise hocasıyla otururum. Matematikte de nasıl oldu bilmiyorum ama 2.sınıftayım. Sürekli 5 alan insanı 3. sınıfa koymuşlar benim gibi bir matematik kıtını 2 ye koymuşlar sevindirik oldum haliyle. Akşam öğretmen servisiyle gelmek zorunda kaldım ne yazık ki ama kabul ediyorum dolmuş otobüs falan filandan daha rahattı!
Akşam Nurdanuros çaya çağırmış bizi. Gidelim, gidelim ama annemin gidesi yok sanrım. Babamı saymıyorum bile... Gidemeyiz herhalde... Neyse artık...
Bu arada iki tanesi kendi isteğimle olmak suretiyle 11 test çözmüşüm bugün. Bir tanesini kantinde sıkıntıdan çözdüm diğerini de evde çözüverdim gelince böyle giderse şahane olur tabi.. "...isyanım yanışıma ölüm bile susuyoorrrr...."
Bugünlerde bir zevzeklik var üzerime ben bile sıkıldım! O kadar çok konuşuyorum ki! Susamıyorum bir türlü... Bu arada Temmuzda her temmuzda olduğu gibi yine İzmir'de değilim. Başında Ankara'da sonunda Side'de olacağım... Bilmiyorum bu konu bir şey hissettirmiyor. Yorumsuz sadece doğumgünümde İzmir'de olmayı isterdim. Ailemle ve arkadaşlarımla... Her sene isterim bunu bir geçen yıl kısmet oldu gayet güzeldi... Bir otelde olmak doğumgünümde bana farklı şeyler çağrıştırıyor. Bu arada 13 Temmuzda yani doğumgünümden 2 gün önce Emre Amerika'ya gidiyor 1 aylığına. Hoş gidişler ola! Burdan da uğurlayalım kendisini... Özgünlerde taşınıyorlar 2 mahalle öteye. Biz? Biz ailece dağılmış olacağız. Ben 'otel' de, babam Yunt Dağı'nın orada bir yerde bir kazıda görevli mimar annem evde olur herhalde. Temmzu başında ben Ankara'ya, annem İstanbul'a Dünya Mimarlar Kongresine. Öyle işte aa tabi arada Temmuz ödevi var 10000 sorulu yeterince eğlenceli bir yaz aktivitesi!
Şimdilik böyleyiz işte.. Gülümsemeye çabalıyoruz...

13 Haziran 2005

Kanatlanıp uçsam, okyanuslara dalsam, koşsam koşsam yorulsam...

Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan uyumamışsan
SEVİNÇten kapında ölebilirim....

Mutluyum! Çok mutluyum! Çok çok mutluyum!

Mutluyum, mutlu ol, mutlu olsunlar, mutlu olalım...
Saat sabahın 4.30 una geliyor uykum yok ama uyumam gerek! Emre var bir arkadaşım. Onunla konuştuk 1,5 ay sonra dün.. Çenem düştü, durur mu hiç oturdum mail attım 1,5 ayda n'oldu ne bitti diye... Kitap yazsam yeriydi okuken fenalık gelmese bari... Bu arada sonunda dinledim bana söylediği şarkıyı... Arka fona Sting'in Englishman in New York'u çok yakışmış! Zaten Sting'le de düet yapmışşlar çoook beğendim. Zaten severdim Black Eyed Peas'i.. Benim canım tatlı istiyor bu arada.. Arka sokaktaki fırından da tatlı çıkıyor bu saatlerde tam cezbedici bir koku odamda...

[One for all, one for all]
[It’s all it’s all for one]
Let’s start a union, calling every human
It’s one for all and all for one
Let’s live in unison, calling every citizen
It’s one for all and all for one


We don’t want war- can’t take no more
It’s drastic time for sure
We need a anidote and a cure
Coz do you really think Mohammed got a problem with your whole world
We don’t want war – imagine if any prophet was alive
In current days amongst you and I
You think they’d view life like you and I do
Or would they sit and contemplate on why
Do we live this way, act and behave this way
We still live in primitive today
Coz the peace in the destination of war can’t be the way
There’s no way, so people just be ’em wanna be a man
Realise that you can’t change the world by changing yourself
And understand that we’re all just the same
So when I count to three let’s change


[Chorus]

Got no time for grand philosophy
I barely keep my head above the tide
I got this mortgage, got three kids at school
What you’re saying is the truth, but really troubles me inside
I’d change the world if I could change my mind
If I could live beyond my fears
Exchanging unity for all my insecurity
Exchanging laughter for my tears


[Chorus]

I don’t know, y’all, we in a real deposition
In the midst of all this negative condition
Divided by beliefs, different sink and religion
Why do we keep missing the point in our mission?
Why do we keep killing each other, what’s the reason?
God made us all equal in his vision
I wish that I could make music as a religion
Then we could harmonise together in this mission
Listen, I know it’s really hard to make changes
But two of us could help rearrange this curse
Utilising all the power in our voices
Together we will unite and make the right choice
And fight for education, save the next generation
Come together as one
I don’t understand why it’s never been done
So let’s change on the count of one


It takes one, just one
And then one follows the other one
And then another follows the other one
Next thing you know you got a billion
People doing some wonderful things
People doing some powerful things
Let’s change and do some powerful things
Unity could be a wonderful thing
[Chorus]
Körü Körüne Yaşamak

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, seni o'nu
sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim" diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi hem de
hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

Can Yücel

12 Haziran 2005

içim sıkılıyor ama böyle heyecan sevinç karışımı bir şey de var.. yemek tarifi gibi biraz ama...

"sebepsiz yere gitmedin ki sen
boşluğa beni koydun bilmeden
yüzüme vuran boğaz rüzgarı
hiç soğuk değil sensizliğinden
kendini görmek ne acı
yok olmuş hayallerin çıkmazı
anlamak çok zor değil
farkı yok aslında sonların
bana bana hep bana
ayrılıklar hep bana
gidenlerin ardından bakakalmak hep bana
korkumdan değil güçsüzlüğümden
kaçtım her zaman geri dönmekten
kısacık yolun ne kadar uzun
dalgalarda ben şimdi sarhoşum
kaybeden bir tek ben miyim?
yok olan inancımı neyleyim?
son bir kez ağla bana
gözyaşın sulara karışsın
bana bana hep bana
ayrılıklar hep bana
gidenlerin ardından
bakakalmak hep bana..."

11 Haziran 2005

Onlar kadar coşkulu, onlar kadar gülümseyen hayata, onlar kadar renkli ve onlar kadar ölümsüz...

10 Haziran 2005

AFTER THE RAIN HAS FALLEN- STING
The palace guards are all sleeping
Their fires burn into the night
There's a threat of rain on the dark horizon
And all that’s left is a quarter moon of light
He climbs up through the darkness
No weapon but his surprise
The greatest thief in the high Sahara
Enters the room where a sleeping princess lies
All your money, your pretty necklace
This is my work on such a night
There's a storm coming over the mountain
I'll be gone long before the morning
After the rain has fallen
After the tears have washed your eyes
You find that I've take nothing, that
Love can't replace in the blink of an eye
He was as gentle as the night wind
As no lover had been before
And the rings she wore for her bride groom
Slipped from her fingers and fell to the floor
Take me with you, take me with you
Before my lonely life is set I've been promised to another
To a man I've never even met
After the rain has fallen
After the tears have washed your eyes
You'll find that I’ve take nothing, that
Love can't replace in the blink of an eye
After the thunder's spoken, and
After the lightning bolt's been hurled
After the dream is broken, there’ll
Still be love in the world
She said take me to another life
Take me for a pirate’s wife
Take me where the wind blows
Take me where the red wine flows
Take me to the danger
Take me to the life of crime
Take me to the stars
Take me to the moon while we still have time
After the rain has fallen
After the tears have washed your eyes
You'll find that I've taken nothing, that
Love can't replace in the blink of an eye
After the thunder's spoken, and
After the lightning bolt's been hurled
After the dream is broken, there’ll
Still be love in the world
Still be love in the world
İşte annemin salonu! Karşıyaka'nın incisi olacak bitince! 5000 kişilik Spor Kompleksi by- Yüksek Mimar AR-GE Müdürü Sibel Marmasan! Annem diye söylemiyorum ama harika oldu harika!Hele böyle çatısını da gösteren bir fotoğraf bulunca görünecek ihtişamı!

9 Haziran 2005

AYLAR YETMEDİ, UNIVERSİADE'IMIN GÜLÜ YEŞİLLENDİ

Ay tarihlerle bu kadar uğraştığımı hiiç hatırlamıyorum! O ona denk gelmesin bu buna denk gelmesin o kurs şu tarihte bu kurs bu tarihte... Aa haftalar aylar yetmez oldu... Bu Özgün garip kızz yaaa! Ya da ben formumdayım bilemiyorum! Ay gece gece komik komik şeyler söylüyor sonra da ben komik oluyorum! Şimdi bu bir çelişki midir?! Neyse.. Ben 2 gündür okula felan gitmiyorum. Sıktı artık! Yarın da gitmiyorum ohhh sefam olsun! Ders işlemesinler sonra bende enayi gibi o kadar yol gidiyim mis gibi uyumak varken! Elbet okull günleri gelecek yaklaşık 3 gün sonra. Yazın ortasındaa öçlerini alırlar artık. Ay 2 gündür şahaneyiz annemle orası senin burası benim oooh dolaştıkk... Mutluyum yani... Aslında bugün "istanbul hatırası" na ucundan yetişip girecektik ama annem "istemiyorum" deyince vageçtik neyse kısmet vcd'ye artıkın.. Bakalım yarın neler girecek vizyona?! Belki annem tarzı bir şey girerse gideriz. Bu arada artık annemin mimarı olduğu universiade'ın bir binası olan 5000 kişilik spor salonu bitmek üzere! Ay harika görünüyor ya! Aferin Cybel! Universiade'ımın gülü! Doğal kadın güzel mimar! Universiade reklamları da başlamış böyle İzmirli İzmirli.. Hoş olmuş! Ay ay bu arada artık evden okula nasıl gidilir biliyorum! Yoğun çlışmamdan sonra 16 yıllık İzmir vatandaşı olaraktan bir yerden bir yere nasıl gidileceğini öğrendim! 330 a bin Hükümet Konağında in evka 3 e bin! karışık değilmiş o kadar! İnşallah yanlışlıkla karşı taraftan binip de alsancağa felan gitmeye kalkmam neyse salı günü öreceğiz artık! Bugün alışveriş merkezinde minik bir oğlan elinde Star Wars kılıcıyla üstüme üstüme geldi neyse güldüm filan. Ama kaşlar çatık minikte geldi dayadı kılıcının ucunu sırtıma "yürü" dedi.. Kelepçesi olsa takacaktı! Hiç istifini bozmadan biraz ittirdi felan sonra kahramanımızın annesi olaya el koydu! Çok sevimli bu minikler ya! Sonra fark ettim ki Adana acılı olanmış Urfa acısızmış! Ama sanki tam tersiydi?! Neyse bir de annem yeşili çok seviyormuşş onu fark ettim. Nereye girsek yeşillere dönüyor. Zaten yeşil espadrilin de Cybel hanımın minik ayaklarına göre olanını bulamadık! Gülüm ya.. Neyse keyifli gündü yani... Uykum gelmedi ama geledebilir aslında...Duruma göre artık...