14 Kasım 2012

..*

"Bana renk bile sormayın- bir beyazdan ya da sarıdan ne anladığınızı bilmeden size yanıt veremem..."

13 Kasım 2012

hicrimden..*

Zihnime yarım yamalak tutunmuş dizelerin avuçlarını terletiyor tarih ki, düşüyorlar. Denize mi bu kez, bilmiyorum.. Altına tarih atılan her not beni biraz duraksatıyor; dünleri sonlandırdığından mı, anın kendi başınalığından mı...

Azerice bir şarkıydı ninnim. Hâlâ her gece rüyalardan kaçarken, ona varacağım anı kolluyorum. Annemin o zamanlardaki görüntüsü fotoğraflardan değil, rengini bulamamış gözlerimin belleğinden düşüyor.. 

Çok zaman geçti. Çok zaman geçiyor. Zaman çok geçiyor.
Duraksamadan duraklarda bekleyen onca insanın arasından, hesaplanmamış onca cümlenin arasından, kenarda saklanırsa bir gün yolumuz olacağına inandığımız biletlerin koçanlarından, gökyüzünün devingenliğinden, sokakların bir yağmura bakan gözü yaşlı halinden ve kendini karla sarmalayıp her engebesini yok edişinden, çaydanlıkların ocakta unutulmuşluğundan, uykuya varmayan nice geceden...
Boşluklardan geçiyor ve dolu olduğuna topluca kanaat getirdiğimiz bir çok şeyin arasından...

Yeni bir sayfanın başındayken sormak geçiyor içimden, sen varacağını biliyor musun..?
Ninnine, müziğine, bellediğin o ilk huzura..
Çıkmaz sokakların arasından geçmeyi başarıp çatlayan narlara karıştırabileceğine kanını?

Gidip de dönmüş bir soluğun, kendinden emin nasihatı falan değil bu.
Takılı kalmışlığın tarihi.
Dünleri yırtamamanın, yarından ürkmenin..
Anları sonbahar yapraklarıyla aynı çuvallara doldurma arzusunun..

Ben hâlâ, her gece, o geceye düşen zeytin kadifeliğinde olduğu gibi, her karartıda, her çarşafta, her sözcükte...
Yalnızca o zamanların değil, belki de ömrün yalan olduğunu bile bile...

Yine de "iyi ol".. Yalansız, dolansız, öylesine geçip gitmeden...

http://fizy.com/#s/1aimdb

12 Kasım 2012

dağılmamış..*

 Dişlerimizde kamaşan renklerin kokusu var..
Pazartesilerin dilimlenen sokakları, mevsim meyvelerinden dudak aralıkları...
Avuçlarımızda mı dersin şu yedirenk dünya...

6 Kasım 2012

Baskısı tükenen kitaplar gibi hüzünbaz son baharı dörtlük döngünün. 
Bir sahaf aralığında tozlanan sayfalarımız; gizli, arayanın haberi olmadan sararan..
Bul beni... Belki de köşeye saklayacağın bir cümle çıkar, imlâma seslenirsin; sessiz...
Bekleyen, beklenen, ayrı düşen.. 
Kasımı üflesen, sobanın üzerinde içine kapanan portakalın kokusu saçılacak...

1 Kasım 2012

sayfası..

Güzel bir kitap ayracı gibi ömrüme bu coğrafya..
Hava çok serin, sokakların koynundan başını gökyüzüne uzatmış ıhlamur ağaçları..
Nehrin, herkesin gözüne değen, ama kendini herkesten sakınan yeşili..
Bozkırda sonbahar, Cézanne'in nehirlerine düşüp de suyun renginden çatlayan meyveler gibi..