3 Mayıs 2017

mayıs-sız..*


Darmadağın aklımın salonu. Vücudumu kanepeye komutsuzca bırakamadığım gibi, zihnimdeki tortuları da bırakamıyorum gelişigüzel. Her sabah uyanıp da yüzümü çarptığım suyla aynada beliren suretler, sokaklarda köşe kapmaca oynadığım adımlar, bir şarkının iki ucunda durduğumuz nefesler...

İçime sığdıramadığım her şeyi kucaklayıp, hiçbir yere bırakamayışım.. Kollarımı güçlendirmem yetmiyor bu ağırlığa. Bu tıklım tıkış halimle neyin, nasıl elinden tutacağım.. Bu bulanıklıkla yol bitiyor. Taşıyabilme gücüm, karşılaşacağım güçlüklere karşı direncim..

Durmak istediğim yerle, bulunmak istediğim yer arasında yine milyon kilometre.. Kendimin sınırındayım, ya tek seferde atlayacağım ya da ayağımın altındaki toprak kendi kendine ufalanıp beni düşürecek. 
Önümde bulutlar uzanmıyor, hissediyorum değil; biliyorum. Tekrar tekrar yaşadığım bu filmin sonunu değiştirmem gerektiğini ya da anlamlı bir senaryoyu kabul etmem gerektiğini.. Kendi hikâyemin kaderini iç sızıma, kolay yanıma, dudak kıyıma bırakmamam gerektiğini...

Çiçeklenen günlerin hatrına diye diye yarını üzüyorum. Bugünkü tebessümlerin uğruna bir yerde gözyaşı biriktiriyorum, sele çeyrek var.

Alev zayıflıyor. Görünmüyor. Görünmezliği hem korkutuyor hem de yürümem gerekip de çakılı kaldığım o koordinatları yüzüme yüzüme vuruyor. 

Bir şey kırıldı. İnce bir dal. İnce ama hayata bağlayan, ona..
Bundan birkaç tutam mevsim önce olduğu gibi. Sesini duydum. Sessizliği getiren o çatırtıyı.

Gözlerimi kapatmam yetmiyor. Kapanmıyor bir şey. Bakışlarındaki o kucaklamayı, ıssızlığı, liman rengini, lütfeni, nedeni göremeyecek kadar kör olamıyorum. 

Kötülüğümü, acımasızlığımı kabul etmesini bekliyorum mayısın, kendiliğinden.. Ama her gün başka renkte bir çiçek açıyor, her gün dalları tomurcuklandırıyor. Varlık sebebi baharlar yaratmak gibi. 

Korkuyorum. Oysa cesurken değiyor yaşamak hayata.
Göze almalı, yola bakmalı..
Yoksa uzun, çok uzun sürecek bir intihar başlangıcına mecbur bu bahar..