27 Ekim 2020

içtepi*

 

Dün en sevdiğim yazar ismimin üzerine tıkladı ve takip et'e bastı.

Çok sene önce, sanırım lise sondaydım, net hatırlayamıyorum ama tam burada yine kendisiyle nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde böyle bir şey gelişmişti aramızda. Sesimi duyurmaya uğraşmıyordum oysa, ihtimal dahi verebileceğim bir şey değildi ama o bir şekilde benden haberdar oldu ve benim için çok yankılı bazı olaylar gelişti.

Hayatta yaşadığım en acayip ve her hücremi aynı anda uyandıran, aşırı şaşkınlık duyduğum şeyler listesinde ilk sıralarda yer alır bu olay. Ve dünkü olay.

Üzerinden nerdeyse 15 sene geçmiş olmalı. Hâlâ en sevdiğim yazar tarafından, ondan bahsetmediğim halde bulunabiliyorum. 

Bu aklıma geldikçe sokaklara çıkıp bağıra çağıra şarkı söylemek, her şeyi; çay bardağımı öylece tezgahta bırakıp, ışıkları bile kapatmadan , sadece boynuma şalımı dolayıp bozkırlara, denizlere, sazlıklara, bayırlara yürümek istiyorum. Toprağı avuçlamak, okuduğum tüm şiirleri tek tek yazmak, bütün çiçekleri koklamak, o içimde ağırlaşan, sakız gibi uzadıkça uzayan anlamsız görevleri, açıklamaları, işleri güçleri suya akıtıp, gökyüzünün tozuna, bulutuna, yağmuruna, çiyine, karına, yeline karışmak...

Bazı şeyler çok ayarsız, çok plansız, çok kendiliğinden.

Hayat bazen çok tanıdık ve kendinden bıktırmış bir sima.. bazen de  biraz aklı havada, çokça Leyla.

Ama soyununca da müstesna. 

Bazı şeylerden çok eminim. 

Bazı aşklardan, bazı yollardan, bazı gecelerden,

bazı büyütülen ama söylenmeyen şeylerden.

Görünmeyen kucaklaşmalardan,

dudaklarımızın kenarına kıvrılanlardan.

Ezberimize tutunan dizelerden.

Sıcaklıklardan.

Ve kesişimlerden.

Bir ömür seveceğim yazarlardan.

Edebiyat hocalarından,

sigara dumanlarından,

coğrafyalardan.


Burada başlamış olan her şeyin kutsallığından..*


19 Ekim 2020

"Sana ağlamak yasaklansın"

 

Yağmurlu bir Cihangir köşesinde kendi selimin içinde çırpınıyordum.

Bir denizin, bir gözyaşı yağmurunda boğulduğu görülmüş şey mi?

Ya da kendi akıntısı tarafından bir canavar gibi yutulduğu..?

Böyle bir şey olmaz.

 

Olsa bile, 

kocaman kanatlarını açıp seni oradan kurtaracak

veya gökyüzünü şöyle bir silkeleyip, tersyüz edecek

üzerine silme güneş atacak o şey çok uzakta olamaz.

 

Kalbini unutma, masalını bırakma

küçük deniz.


Bak nasıl da aşk.

Nasıl da ekim, yeniden.



1 Ekim 2020

çamaşır iplerinden geriye'

 

Odamdaki küçük ışıkların en yakın arkadaşım tarafından romantik bulunduğu,

bazı romantik anların şarkısız kaldığı,

en sevdiğim yaşımın üzerinden sekiz sene geçtiği,

kalbimi yerinden oynatan barların ve parkların ve bankların çarpık kentleştiği,

bazı kokuların izini kaybettiği,

kalbimin zihnimi kurşuna dizdiği,

ve yüklemsiz cümlelerin gizli örtümüzün altına kaçtığı

gecelerin sabahladığı, 

sabahların utandığı

bir zaman, birkaç zamansızlık.


Bir yere gelmişim de varamamışım gibi,

öpülmüşüm de kızarmamışım gibi, 

düşmüşüm de kanamamışım gibi..


Özlediğim her şeyin toplamı ne ediyor,

trenler, sağır duvarlı bahçeler, bacaklarımı sarkıttığım korkuluklar, annemin kalabalıklar arasında elimi tutuşuyla tutunamayışlar, soğuk odalarda saklanan sandıklar, bir anneanne büyüsü gibi kalan çocukluk, ilkyaz gibi ilk gençlik, okuduğum her şeyden geriye kalan yarımşar hisler, otel odaları, bizim odalarımız, baktığımız deniz, İzmir, öylece bırakılmak bir aşkın dibinde, bir radyo kanalında ayrılmak her şeyden, bir nehirde yıkanıp arınmak dünden, yuvasız kalmak en bildiğin yerde ve bir çatı edinmek tepelerin ardında..Tutunacak dallar büyütmek tam da büyüdüm dediğin tarihte, uyunacak omuzlara konacak kanatlar çıkarmak yoktan..

 

Sevdiğim her şeyin toplamı ne ediyor.

Okunmayı seven cümleler, çatkapı gelişler, prangasından kurtulan salılar, yağmura bırakılan sevişmeler, inatçı oyunlar, sessiz masallar, gökyüzünün isimsiz renkleri..

Bedenimin içinde dolaşan, boşluklara yayılan, organlarımda sızlayan, tenimden taşan, zihnimi dörtnala atların rüzgârlara karşı koşuşu gibi dizgininden kurtaran ve her şeyi bir bütün halinde ehlileşmiş, uslanmış bir surete büründüren bu şeylerin içinde yüzüyorum.

 

Yıllardan çok önceydi. Şiir okuyorduk. Şiirle vuruluyor, şiirle kanıyorduk.

O zaman da gecelerimiz kısaydı,

ama şimdi, 

akreplerle yelkovanlar arasında esir.

Ne yazık, ne tuhaf, ne bilinmez,

belki de ezbere, belki de iyi ki'lerle..

 

Bir renk söyle bana,

ellerimi tut sonra.

Çünkü bir gece ancak böyle sabah olurdu yüklemsiz ayetlerle dolu kitabımızda ve rüya olmadığına yemin edebilecek olsam bile

rüya olmadığını iddia edemem bir şeylerin.


Sen anla.