22 Şubat 2022

ama bu su...

 

Hiçbir şey kalmadı kalabalıktan geriye.

İçimde biriktirdiğim seslerin birer üçer beşer metro raylarına döküldüğünü duyuyorum sokağa çıkınca.

Çıkmayınca kendilerini duvarlarıma çarpa çarpa öldürmeye çalışıyorlar,

ve ölmüyorlar.

Ne sokakta, ne evde, ne göğüs kafesimin içinde.

Hırpani bir kıştı.

Hiçbir zaman eksiltmek istemediğim mevsimlerden birini yitirmek istedim,

belki ikisini, üçünü,

belki birkaç zamandır bu döngüyü.

Nerede kaldığımın bir haritası yok.

Tanıdık gelen bir şeyler varlığımın herhangi bir yerine tesadüfen dokunduğunda tuhaf hissediyorum.

İlk kez giydiğim ve hoşuma giden bir kıyafet gibi.

Yabancı ve yeni, ama hissi çok sevecekmişim gibi.

Sevmişim de unutmuşum, sonra aniden hatırlamışım gibi.

Oysa hatrıma güvenim yok hiç.

Sadece üfleyen rüzgârlar, gölde süzülen nilüferin değdiği serinlik, yaz günbatımlarının şekerci dükkanına benzeyen renklerinin izi, bir yerlerime saklayıp da çoğunlukla bulamadığım şarkı parçacıkları olurdu "hadi" dendiğinde avuçlarımda.

Şimdi..

Bu oyuncaksızlık beni mahvediyor.

Bu salıncaksızlık.

Bu, sıkışık seslerin bahçesizliği.

Varışsızlık ve yola çıkışsızlık.

Durmayan sulardan edindiğim dualarımın sözlerini kaybediyorum.

Kayıpların içinde eriyorum.

Üstelik arta arta, ağırlaşa ağırlaşa eriyorum. 

Ansızın donan bir mum kütlesi gibi.

İncecik bir sıvıyla eriyip, kaskatı kesilen bir mum gibi.

Sevdiğim şeyler var ve git gide sevmediğim bir sürü şey.

Kış kopkoyu geçti.

Eskiden sadece sol yanımı vuran ağrılar, her zerremi ayrı ayrı yokladı, yer kaplayan ve kaplamayan her zerremi.

Her şeyi bıraktım.

Bu duran halimle, durduğum yerde bin parçaya bölündüm, tek bir parçamı yere düşürmedim.

Avucuna denk geldiklerim usulca geri yapıştırdılar belki bir ihtimal tutar diye, ama

bir yanımda köklenen bencil bir yok oluş çemberinden de çıkamadım dışarı.

Hangi mevsimi bekliyoruz böyle.

Hangi kayıp şarkıyı.

Ne çözecek bağı, hangi başka yerimizden bağlanacağız yeniden.

Korkuyorum ve korkmak, olmayan uykularımı bıçaklıyor.

Şehir yavaş yavaş kendini anılarımızdan imha ediyor

ve duruyorum öylece.

Duruyorum.

Deniz değil gibi.

Deniz bir su parçası değilmiş gibi.

Su olmaktan kovulmuşum gibi.

Mavi elimden alınmış, vapurları yataksız bırakmışım gibi.

Suçlu ve cezalı gibi.

Gibi.

Belki de ta kendisi.