30 Haziran 2006

Temmuza 40 dk kala...


Deniz güldü sularda annesiyle...Deniz denize beyaz şarkılar söyledi. Deniz denize bir kucak dolusu renk verdi aralarında sır olsun diye...

29 Haziran 2006

GÜLÜMSE

Bugün otuz dört'le otuz beş gülmüşler... =)))




28 Haziran 2006

Sularda akşam oldu...


Gökyüzü maviden kavuniçine, kavuniçinden pembeye, pembeden eflatuna, eflatundan koyu maviye ordan laciverde döndü bugün... Sahil sessizdi, havada çok tanıdık bir koku 'anne kokusu gibi' vardı.. Sustuk ve akşam oldu...

27 Haziran 2006

tutkunun rengi: kırmızı / dansı: tango





"Tamam dedi. Evet, Astor Piazzolla dinlenecek, Tango öğrenilecek ve sonra da ölünecek..."


26 Haziran 2006

Zamanı peşine takarak dansa doğru


İri dalgalara karşı koşuyorduk, kumların bejliğinde bir kaç izdi hayat.. Belki güneşin kavurduğu kumsallardı tadını almak istediğimiz..

Renkler birbiriyle çılgınca dans ederken, denizin tokatladığı sahilde iki yabancı.. Mesafedeki tek gerçeklik... Mavinin tonlarına doğru bir açlık.. Gümüş akan gecenin koynunda...

Zamandı yakalanmak istenen... Sadece zaman.. doğruluğu ya da gerçekliği belirsiz zaman... Farklı coğrafyaların icadı zaman... Ona doğru koşuyorduk.. Zamana...

İlkbaharın sarıyla mavinin karışımdan oluşmuş tonlarındaydık geceleri.. Güneşin doğuşuyla sarıdan kırmızıya bir geçiş... Sarıdan sarıya bir uzantıydı hayat...

Bekliyorduk.. Bir trendi ömür.. Trenimizin gelişini bekliyorduk.. Ve törpülüyordu hayat zamanın çıkıntılarını... Birlikteydik törpülenmiş kan birikintileriyle..

Bir kaleydoskopun deliğinden izlediğimiz şölendi hayat.. Boncuk kırılması, renk yansıması insanın içini donduran gecede...

Bir kaç notaya sığınmıştı özlem... Sana el süremeyen bir soyutluğun peşindeydin çoğu zaman...

Arzuyla ideali birleştiren bir kalem darbesiydi hayat. Beyazın üzerindeki kara çiziklere dokunurken griyi görebilmenin kıyısındaydık çoğu zaman...

İlhamını kamçılayan bir kaç düşe tutunmaktı.. Uzağındakine ulaşma arzusunun sana sunduğu kumdan kaleler, buzdan heykeller, renklerden gökkuşağı yaratma dürtüsüydü..

Renklerdik... Soru işaretleri ve bitmeyen cümlelerin sadık noktalamaları...

Ve adım atma isteği.. Sana, geceye, ileriye, hayata, yaratma arzunu kamçılayan zamana...

Tekrar dans.. Bir kaç notaya sığdırılmış yaşamlar vardı... Bir kaç notanın birbirine tutunarak yarattığı hayatlar vardı...

Bitmeyen öyküler ve unutulmayan dizeler vardı...

Unutmak: İnananlar için Tanrı'nın, inançsızlar için doğanın en büyük armağanı demişti zeytin sevdalısı bir portre...

Unutulmaya değer ve unutulmamaya değerler vardı. Zamana karşı koyabilen ya da zamanla düet yapanlar...

Zor bir soluktu hayat, bir dansın figüründeydik yansımalarla ve zamana adım atmanın peşinde hayata sevdalı...

Sadece "es" zamana doğru...


25 Haziran 2006

ağlayan kız...


Dün gece bir rüya gördüm. Sadece ağlayan bir kız...Yatağında ağlayan bir kız... Gecenin 3'ünde sadece gözünden yaşlar akan bir kız... Karanlıkta bile gizlenme ihtiyacı duyan, gözünden yaşlar akan, gecesi gündüzüne, yolları hayallerine, dünü yarınına karışmış bir kız gördüm. Sonra sabah oldu, o kızın öyküsüne nokta konuldu mu bilmiyorum. Konulduysa kim koydu onu da bilmiyorum. Sadece geride bir kaç damla kırıklıkla...


23 Haziran 2006

didiko didiks zevzek didi

Babaannemi yolcu ettik.
Bugün Milli Eğitim Bakanlığından olan son karnemi aldım, hayatımda ilk defa onur belgesi aldım, neden aldım bilmiyorum.
Bugün annemle dolaşmaya çıkacağız. Dolaşma= alışveriş merkezi çünkü hava cehennem sıcağı...
Didiko didiksin yine başı ağrıyor yine yine...
Bir şey yapasım yok..
Kokoşcin'den mesaj geldi "Kuzu Osmansız hayat zor" diyor. O yüzden haftaya görüşeceğiz. Yapamadı bensiz =) Bidik Osman Artvin'de. Önümüzdeki hafta Yağmurcin'le de DESEM'de sinemaya gidebiliriz belki... Öyle işte... Bir de... Neyse...
Öyle işte, İzmir'de adamı öldürecek derecede bir sıcak var her yaz olduğu gibi. İnsanda şevk bırakmayan.. Kuşadası hayalleri kurmaya başlasam iyi olacak... Gerçi o da zor ya bu sene bu ÖSS zırvası ve babamın tezi yüzünde.. Olsun en güzelini düşün en kötüsüne hazırlıklı ol... Ben İzmirimi seviyorum zaten imamın abdest suyu şeklinde olsun ister başka şekilde neticede burda yaşıyorum ve bu yazı burda geçirmek istiyorum en azından bir bölümünü...
Annem biraz önce fal baktı istediğim üniversiteye girebilecek miyim diye vallahi açıldı kartlar bilgisayar kardeş havai fişekler attı haydi hayırlısı...
Zevzekliğim üstümde yine...



Did you write the book of love,
And do you have faith in God above,
If the Bible tells you so?
Do you believe in rock ’n roll,
Can music save your mortal soul,
And can you teach me how to dance real slow?

Well, I know that you’re in love with him
`cause I saw you dancin’ in the gym.
You both kicked off your shoes.
Man, I dig those rhythm and blues.

I was a lonely teenage broncin’ buck
With a pink carnation and a pickup truck,
But I knew I was out of luck
The day the music died...

22 Haziran 2006

İzmir'e yaraşmayan noktalama işareti : NOKTA

İzmir ayaklarımızın altındaydı ve İzmir'in ışıkları birer tamamlanmamış öyküydü bizim aralık kapımızda... İçimizde törpülenmiş kan birikintileri... Şık mekanların şık insanları bir geceliğine... Zor ayrılıkların yoruculuğunu yaşamamak için bir kaç çığlık hayatın sessizliğine...
Renklerin parlaklığı seçilemiyordu karanlık mum ışığının süzüldüğü salonda. Yerden tavana yükselen camların altında binlerce yaşam bakıyordu gökyüzüne. Gökyüzündeki karanlık salondan tamamlanmamış öykülere...
"Yaşamaya mecbursun" dedim... "Kendini yok etsen bile kelimeleri öldürmeye gücün yok" dedim... Yoktu.. Hiçbirimizin yoktu kelimeleri tüketmeye gücü.. "Bu öykü burada biter" dediğinde "Bitmez" demiştim, bitmez... Bitse sen bitersin, ben biterim bu şehir biter. Tamamlanmamış öyküler bütünüyüz biz... Nokta koymaya gücü yeten sanatçı var mıdır? Eserim bitti diyen? Sanatçı ölümsüzse nokta koymaz.. Bu öykü burada bitmez... Yazmaya devam et- edelim...

bitirdik...

19 Haziran 2006

Çarşamba günü son...





11-C

Nazlı- Sinan- Eda- Melih- Adem- Yasemin- Serhat- 163(Mcan) - Deniz- Nil- Efe

hoş geldin dondurma tadında mevsim!



Ve kendimi bu akşamdan itibaren tüm türk ve dünya klasiklerini okumaya veriyorum... Olur da edebiyat fakültesine girersem (inşallah) şık olsun...
Ben bugün odamı topladım. Eskiden böyleydi. Öss'den sonra bayaa bir ferahladı odacık.
ESKİ HALİ

YENİ HALİ

O heeep kapalı duran nadide perdelerimi açtııım... Odama güneş ve hava girdiii...
ne kadar küpelerimden belli olmasa da onlar benim perdelerim

Veeee odamın kapısına dahi dayanmış olan ÖSS notlarımı da çıkardım attıııım. Aslında yırtıp yırtıp atıyordum ama tam bu işlemin yarısındayken babam o notları istediğini söyledi ben de güzel güzel çıkarıp kalanını babama verdiiim.
Öss Notlarım
Aslında panomu düzenlemek gibi bir fikrim de vardı ama başka zamana inşallah.. öss kitaplarını, çöpleri ayıklayıp, 2.çalışma masamı balkona kaldırıp yastık ve okuma koltuğumu yerleştirip, çekmeceleri boşaltıp, kitaplıkları düzeltip, ortalığın tozunu aldıktan sonra halim kalmadı. Şimdi gözümde yaş cebimde okunmuş! hurma çekirdekleriyle girdiğim şu sınav sonucunda böyle bir temizlik de yaptıktan sonra üstelik edebiyatta 17 de 17 yapıp edebiyat fakültesine giremezsem artık kahpe kader, mukadderat.. 15 Temmuzda açıklanacakmış sonuçlar kader işte doğmuşum doğmuşum 15 Temmuzda doğmuşum. Neyse belki ösym göz kırpar bana...

Hoş geldin yaz! Hoş geldin tatil!

17 Haziran 2006

yarın ÖSS var

24 saat sonra bitmiş olacak. Sonra -mümkünse- dershanesiz, testsiz, puansız bir İZMİR...

16 Haziran 2006


Empty spaces - what are we living for
Abandoned places - I guess we know the score
On and on, does anybody know what we are looking for...
Another hero, another mindless crime
Behind the curtain, in the pantomime
Hold the line, does anybody want to take it anymore
The show must go on,
The show must go on
Inside my heart is breaking
My make-up may be flaking
But my smile still stays on.
Whatever happens, Ill leave it all to chance
Another heartache, another failed romance
On and on, does anybody know what we are living for?
I guess Im learning, I must be warmer now
Ill soon be turning, round the corner now
Outside the dawn is breaking
But inside in the dark Im aching to be free
The show must go on
The show must go on
Inside my heart is breaking
My make-up may be flaking
But my smile still stays on
My soul is painted like the wings of butterflies
Fairytales of yesterday will grow but never die
I can fly - my friends
The show must go on
The show must go on
Ill face it with a grin
Im never giving in
On - with the show -
Ill top the bill, Ill overkill
I have to find the will to carry on
On with the -
On with the show -
The show must go on...

huzur

HUZUR istiyorum... HUZUR= sevdiğim şehirde, sevdiğim insanlarla, sevdiğim şeyleri zaman kaygısı olmadan yapmak...

Zaman düşer ellerimden yere

oradan tahta boşa saatler çalışır

izinsiz hep bir sonraya

resimler sarı güneşsizlikten

duygular değişir

dostlar dağılır dört bir yana

kendi yollarına

Ve Sen Ben Değirmenlere

Karşı Bile Bile Birer Yitik Savaşçı

Akarız Dereler Gibi Denizlere Belkide En Güzeli Böyle




13 Haziran 2006

Çok gerginim..

ÖSS'ye 4 gün var...

4 Haziran 2006

Sessiz bir gün... Sadece dalgalar var bir de rüzgâr... Uzaklarda bir kaç erguvan kanımın bu mevsim döndüğü renkte...

***ÖSS'ye 14 gün...