22 Ağustos 2005

Biz böyleyiz işte.. İsteriz ki özgür olalım hem özgür hem sahiplenilen... Hep çelişkilerin gerçekleşmesidir beklentimiz.. Yağmur öncesi yıldızlı gökyüzü... Şubat ayında açılan papatyalar.. Heyecan beklentisi galiba bu... Çok mu sıkıcı hayat? Zaman zaman... Alışmamışım ben bazı şeylere... Böyle bazen şekil verilmemiş çamur gibi oluveriyorum.. Düşüncesiz, saf, aptal hatta... Özür dilerim, biliyorum gereksizdi söylediklerim.. İstedim ki sonbahar gelmeden döksün yapraklarını ağaçlar, kaldırımlar sararsın... Her şeyi zamanında yaşamak güzelken...

20 Ağustos 2005

İşte erkek voleybol takımına altın madalya getiren annemin şans salonu...
Rusya- İtalya Bayanlar Voleybol maçı- 14.08.2005 Karşıyaka Spor Salonu (bizim salon)

18 Ağustos 2005

Only Time

Who can say where the road goes
Where the day flows, only time
And who can say if your love grows
As your heart chose, only time

Who can say why your heart sighs
As your love flies, only time
And who can say why your heart cries
When your love lies, only time

Who can say when the roads meet
That love might be in your heart
And who can say when the day sleeps
If the night keeps all your heart
Night keeps all your heart

Who can say if your love grows
As your heart chose

- Only time
And who can say where the road goes
Where the day flows, only time

Who knows? Only time
Her gün gelecekti. Her gün gelir. İlk gün soyunur ve yatakta gösterdiğiniz yere uzanır. Uykuya dalışını seyredersiniz. Susar. Uykuya dalar. Bütün gece onu seyredersiniz.
Geceyle gelecekti. Geceyle gelir.
Bütün gece onu seyredersiniz. İki gece boyunca onu seyredersiniz.
İki gece boyunca hemen hiç konuşmaz.
Sonra bir akşam olur o da olur. Konuşur.
Bedeniniz daha az yalnız olsun diye mi ona ihtiyacınız olduğunu sorar size. Kendi durumunuzu anlatmak için kullanıldığında bu sözcüğü pek iyi anlayamadığınızı söylersiniz. Yalnız olduğunuzu sanmakla, tam tersine, yalnızlaşmayı birbirine karıştırma raddesine geldiğinizi söylersiniz, sizinle olduğu gibi, diye eklersiniz.
Sonra, yine bir kez gecenin ortasında sorar: Şu sıra yılın hangi vakti?
Kış öncesi, hala sonbahar, dersiniz.
Bir de bu işitilen ne? diye sorar.
Deniz, dersiniz.
Nerede? diye sorar.
Orada, odanın duvarının ardında, dersiniz.
Yeniden dalar.


Marguerite Duras, Ölüm Hastalığı, s. 10-11

6 Ağustos 2005

gülümse

Evime dönüşe 2 gün... Kuşadası bundan 5 yıl önceki hali gibi bu sene... Arkadaşlarla, güneşle, denizle, denizin dalgası ve bulanıklığıyla, gazinosuyla, cafeleriyle her şeye rağmen müthiş... İzmir'e dönüş demek ÖSS maraton başlangıcı demek, düzen demek, sıcak demek ama aynı zamanda benim şehrim demek... İzmir'in taşıdığı dinamizmi ve sabahın yorgunluğunu, sıcağın ağırlığını, pisilerin salınışını özledim.. Esmeyen rüzgarı, girilmeyen denizi, gezilmeyen sokaklarını özledim.. Havasını özledim.. İnsanlarını özledim... Eflatununu ve kırmızısını özledim.. Karşıyaka'nın 'karpuz' kıvamı renklerini özledim.. Şimdi İzmir Universiade demek bir de... Öyle bir heyecanımız da var bugünlerde....
Hayat her şeye rağmen her yerde ve her şekilde her renkle güzel.... GÜLÜMSE.....