28 Kasım 2009

göç...


Karanfilin açtığı yer, kirpiklerinin gölgesi...
Erguvanî kanıma karışan dudak izin, katmerli bahar...
Bak doğuruyor sokaklar, avuçlarındaki topraktan; kenti...
Ve hayallerin ceplerinden saçılıyor, bu çocukluğunun izdüşümü ışık yansımalarına..
Solmuyor seninle mektuplara değen mürekkep.. Ve kokusunda baygın hanımelleri...
Kadeh kadeh taşıyor gerdanından kızılı yıldızların, ayışığına nazır soyunan...
Çıplak taşlar yıkanıyor, ahşaplar yanıyor bakışlarında... Ah kıvılcımında alevlenmek vardı bu kış öncesi gidişlerde...
Yolcusuz seyahatlerle kanatlandırıyorum haritaları..
Coğrafyama kokun sindi.
Kaybolalı parmak uçlarının notalarında, on bir ay, yirmi sekiz, gün altı saat.
Buğusunda eriyorum soğukların..
Karla karışık kahve kokusu şimdi zaman.
Karakalem çizgilerle ıslanıyorum, güz sonu renklerinin ardı sıra...
Özlüyorum... Kanatlanıyor gece gerdanından..,
özgürlük, teninde salkım salkım...

27 Kasım 2009

mim*


"Unut" dedi, "Korkma".
Korkma unut.
Tükenir mi ayışığı, içmeden günah tepsisinden suyu?
Kentsiz kalırsın en fazla...
Saçlarından korkularının gölgelerini akıtırsın, kırmızı dualarla örülü sancılarını...
O yazı unutalı ne kadar oldu..
Belki de hatırlayalı mevsimleri...
Kabuksuz yaralarım, tuz içinde yankılanıyor.
Beklediğim yollar tükeneli ne kadar oldu. Soldu.
Çığlıklarımı kilitledim, kilidi kırık sandıklara. İğne oyalı eşarplarla sarmaladım kesilmiş saçlarımı, tutam tutam, gonca kokulu zamanlardan...
Kırık vazoda solgun gül şimdi bileğimden akan.
Bileğim, yükü avucundakilerinin..
Geçmiş zaman kelimelerinden çıkamadığım labirent; adresi ölü güvercin...
"Güzelsin" dedin. Yalanın durmadığı dudaklarından kaydı.
Sen bana hiç yalan söylememiştin.
Toprak parçalandı renkleriyle, kara büyünün..
Yosma şehrin kayıp soluklarının arasına karıştım. Kayıp yosma.
Damarımda büyüttüğüm dumanlı hayalin sızlatıyor kaç gecedir.. Kusamıyorum ismini.
İsminin harf sayısını unuttum, suretin aklımda...
Bir bavul hazırladım kendime, garlarında unutmak için soğuk şehirlerin, bir kaç kağıt biraz da uyku, gözlerime hiç denk gelmeyen...
Sahi,... gözlerin... Bakıp da görmediğin mavilikten mi çıkardın beni, şu hiç sevmediğin...
Tenimde haykırıyor saati silik tarihler.
Yanlışların doğruları götürdüğü yerde bekliyorum seni. Sola dön, köşedeki merdivenden at kendini,
ordayım..,
mavi ölümün olsun.
Artık yalan söyleyebiliyorsun;
deniz.siz.

15 Kasım 2009

çöl.

İsteyeceğim her şeyi tükettim seninle; düşlerim ve masallarım, arkasından seslenebileceğim dizelerim... Kendi kendimin rüzgârında infazımı gerçekleştirdim, sokak boştu, ismim ıssız, kalbim kırık kapı... Yel değirmenlerine vurgunumu bıraktım, duymadın şah damarımı sızlatan yağmuru... Kesik boynum. Yıldız.sız. Duasız girilir benim yatağıma. Rüya değmez yastığıma. Uykularımı kısa keserim, soğuk yorgan, buzdan ten... Ilıklığa alışmaz bedenim, duvara değen sol yanım sıvasız günah.. Yorgunum bu gece, ellediğin gökyüzü solar, ırzına geçtiğin ayışığı sızlar.. Şehir sulanır. Çıkmaz sokak olur gün doğumları.. Ötenazisiz ölümlere gebe gecem, sularım çekildi, kurak deniz.

11 Kasım 2009

"sokaklar uyudu..."

"..sar bedenimi; kitabımdaki son paragrafta uyuyayım. O senin en sevdiğin kitap olsun. Bırak o korkunç şiirler okusun alnımızı. Bu kadar kırılmışken ve hala kırılabilecekken bırak sayfalar onarsın bizi. Hala ilk günkü kadar yakınım sıcak mürekkebe. Aşk senin kadehinde bakışımı delip geçerken anladım..............camdan bulutlar altında yattığımızı.., yağmur yağarsa ölebileceğimizi...., artık....."

8 Kasım 2009

gecenin aruzu.


















Kahve kokusu sana çıkan sokaklar..Ben kadehinden damlayan bir avuç deniz.. Denize karışan sıcak suda, dua olan adın.. Biraz nemli biraz yitik bir yol sırtımdan inen, gözyaşlarına benzer.. Gözyaşların dalgalarımdan süzülür, parmak uçlarında taşıdığın yıldız tozu.. Köprücük kemiğini ayışığı kıskanır.. Ayışığı menevişlere sarılı.. Suda adın dua.. Duada tanrısız gölgeleri inancımın.. İnancım, üç noktaya sığan ibadeti aşkın... Biraz sen, biraz sen, daha çok sen... Aruza varan
denizlere duracaksın, kıyısız adıma tutunarak...













5 Kasım 2009

memory of the loss of wings*


I need you to hold on while the sky is falling*

3 Kasım 2009

öpüşünde.


"..Güneş var..." dediğinde, tenimde buzlu yalnızlığın ürpertisi kol geziyordu...
Varlığımı titreten kadifeliğin, adım başı papatya mevsimi... Dün düşündüm, yeşiller arasında uzanan bileğinde metal, parmağındakine akar, parmak uçların seher rengi... Doğumsuz günlerin çizgili zanlarından sıyrılagelen tebessümün, bileğinin dansından dökülen çizgilerle şehvet mimarîsi..
Gözbebeklerini dolduran yaş, deniz kokulu...
Defterini tutmadığın buğularında camların, kelebek öpüşü.. Yıldızların sıralandığı pencerenden akan yağmur, pamuk mevsimiyle dirilir. Döner gece... Gündüze varamadan canının cananına süzülür.. Gecedir. Üçtür.
Başlarsın yeniden dumanında boy vermeye sevdanın, dudağının kenarından tütün kokusu havalanır...
Tenini sarmalamayan beyaza karışır yanık şeker dokunuşu.. Kalbinin ağırlığında kağıttan gemiler yüzdürür yel değirmeni bekleyişler...
Fikrinden tomurcuk veren hayat, gözlerinden taşar mevsim mevsim...
İncecik ipliğe sarılı nefesin duvarlarımı yıkar...
Dokunamam saatsiz yelkovanlara, bakışını gözlerim kıskanır...

1 Kasım 2009

içime sinmiyor...


Düşüncemin üzeri tozlu sis...
Yıkık dökük binaları arasında ilerliyorum gece ayazının...
Elim tutmuyor, bileklerim sızlar sensizlikten..
Büyütemiyorum nicedir, pencere önü çiçeği..
Rüzgârlardan tutamıyorum saçlarını 'dize'lerimin.. Nefessiz şiirlere dudaklarım kanar oldu son üç gecedir..
Değmiyor tenime kırmızı.. Tutunamıyor soluğuma ılıklığı üç harfli heyecanlar...
Benzeştiremiyorum kokunu, mevsim: güz sancısı...
Yanıyorum, küllerim avucundan dağılıyor..
Özürlü sözcükler bile yetim bırakıyor, kirpiklerimin değdiği masalları...
Haritasız çıkıyorum seyahatlerine mazi yaralarımın...
Benim de dizimde morlukları hayatın..
Akşama vardıramıyorum saatleri.. Kara çalınıyor düşlerime...
İmzamı atamıyorum gün doğumu vapurlarının altına, dalga kokusu,bileklerim ağrıyor...