27 Kasım 2009

mim*


"Unut" dedi, "Korkma".
Korkma unut.
Tükenir mi ayışığı, içmeden günah tepsisinden suyu?
Kentsiz kalırsın en fazla...
Saçlarından korkularının gölgelerini akıtırsın, kırmızı dualarla örülü sancılarını...
O yazı unutalı ne kadar oldu..
Belki de hatırlayalı mevsimleri...
Kabuksuz yaralarım, tuz içinde yankılanıyor.
Beklediğim yollar tükeneli ne kadar oldu. Soldu.
Çığlıklarımı kilitledim, kilidi kırık sandıklara. İğne oyalı eşarplarla sarmaladım kesilmiş saçlarımı, tutam tutam, gonca kokulu zamanlardan...
Kırık vazoda solgun gül şimdi bileğimden akan.
Bileğim, yükü avucundakilerinin..
Geçmiş zaman kelimelerinden çıkamadığım labirent; adresi ölü güvercin...
"Güzelsin" dedin. Yalanın durmadığı dudaklarından kaydı.
Sen bana hiç yalan söylememiştin.
Toprak parçalandı renkleriyle, kara büyünün..
Yosma şehrin kayıp soluklarının arasına karıştım. Kayıp yosma.
Damarımda büyüttüğüm dumanlı hayalin sızlatıyor kaç gecedir.. Kusamıyorum ismini.
İsminin harf sayısını unuttum, suretin aklımda...
Bir bavul hazırladım kendime, garlarında unutmak için soğuk şehirlerin, bir kaç kağıt biraz da uyku, gözlerime hiç denk gelmeyen...
Sahi,... gözlerin... Bakıp da görmediğin mavilikten mi çıkardın beni, şu hiç sevmediğin...
Tenimde haykırıyor saati silik tarihler.
Yanlışların doğruları götürdüğü yerde bekliyorum seni. Sola dön, köşedeki merdivenden at kendini,
ordayım..,
mavi ölümün olsun.
Artık yalan söyleyebiliyorsun;
deniz.siz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder