28 Şubat 2007

“Elimdeki kitap rüzgâr oldu. Sen geldin. Sevgilim dedim sana gürültünün içinden, etimle, ruhumla, sana bakarak. Zamanında, beyinlerinin ışıklarını bir ekmek parasına satan onca insan arasında, hürriyetimi ve mutluluğumu kaybettim. Ama gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman… Dedim kendi kendime, seni sevdiğimi. Başım döndü ikimizden. Evvelsi akşam, o büyülü saatte.”

24 Şubat 2007

Dalgalara dolananlarla...

Damarlarından ılık ılık geçen kanın soluğunda sabahladım gece. Sabahın ayazında uykularını izledim uzun uzun. Sonu gelmeyen düşlerimin pençesinde, aynanın karşısında kalp ayışlarımı izledim. Ritimsiz bir vurgu topluluğu heyecanıma karıştı. Kalbim gökyüzüne uçacak sandım. Sakındığın cümleleri severken günbatımında, güneşin ufka değdiği noktada durup, rengini seçmeye çabaladım. Yıldızlarının yollarına döküldüğü bir gecenin sabahında içimde erguvani bir mutluluk. Yorgun geçen uykularımın bitmez kabuslarında açan bir bahar, kiraz ağaçlarıyla…

Belirleyemediğim derinliklerinde ayrıntılı mevsimlerine takılı kaldı gözbebeklerim. Dayanılmaz bir yalnızlığın üzerine şeftali kokusu, usuldan…

Damla damla akıttığım gözyaşlarımla açmış şimdi akşamsefaları. Renkleri gönlüme dokunur, hüzünleri karmaşamda boğulur. Neyi, neden yaptığımız bilmeksizin, sorgulamaktan kaçındığımız günlerin ardından bir tebessüm, soru işaretlerini bıraktım, büyülü kalsın…

Sevdiğin şarkıların, notaların eslerinde bir güvercinin kanat çırpışı kalbim. Beklenmeyene giden bir hediye olsun kendimden… Sabaha karşı, doğanın sıfıra indirdiği huzursuzluklardan uzak, yanıbaşında bir serinlik, içini titreten, hafiften…

Bahar kokusunda solan hüznünü ver diye geldim. Ellerinin ayasında açan bir güneşi göstermek istedim.

Yorgun, nefessiz rüzgârlarını alıp, seni kendinden geçirenlerle yer değiştirdim. İtiraf edemediklerimize saplı benzerlikleri dudaklarındaki tebessüme iliştirdim. Parıldayan gözlerinde bir okyanus akıntısı. Zamanın yer vermediği mutlulukları, onun kural dediği yasakları yıkmaya geldim. İzmir sahillerinde dalgalara vurdum, dokundurduğun coşkuyu. Dökmek istedim dizelere, yine yeni yeni baştan… Dudaklarımın aralığında usuldan bir ezgi, gönlüne dokunup düşlerinin dokusu olsun diye… “…denizini arayan akarsulara benzeriz/ pencereler bırak açık kalsın/ geceleri yağmurlar yağsın/ günebakan düşlerimiz/ yağmur sesiyle çoğalsın…”

19 Şubat 2007

mevsimin ne?

Nefesimden dökülen cümlelere takılı kalmış aklı. İnanmak mı istememiş renklerime, mevsimlerime?! Çakıl taşlarımı yakıp rüyalarına girerdim belki, mevsimim onunkine dönerse, bir gece yarısı... Uzakta ama yankısı yakın gelen bir tatildi onunkisi. Yüreğine vurduğu halatların arasından denize bir göz kırpış. İnsan tanımadığı yerleri, kişileri özler mi? Özleyebiliyor sanırım... Uzaktaki dağların dağıttığı aşk efsanelerine özenen bir yaşamdı bizimkisi, onları hiç yakalayamadan... Rengine ne diyeceğimi şaşırdığım derinliklerinde, kendime rastlamak şaşırtıcı oldu. Yılların ve yolların sakındığı yalın bir ilgi. Özlenmesi, beklenmesi gerektiği gibi... İsmine isim iliştiremediğim bir karmaşa. İçimdeki kaosun girdaplarında. İsimsiz bir mevsim ağacının iki meyvesi. Uzak, çekingen... Kaleme sığdıramadığım bir bahar coşkusu kalbimin hafif altında. Aynalardan kaçan bir mutluluk perçemi, hayata baktığımız geniş pencere önünde. Mevsimin ne? Yaz çocuğu musun sen de? Belki de güneş, seçip yollamıştır gökyüzünden gülücüklerini bize, ayrı ayrı renklerine... Elmde bir avuç kum, karşındayım şimdi, rüzgarların onları dağıtmasına izin vermemek üzere. Sende kalsın yarısı, belki bir gün... Tanımadığım bir şehrin tanıdığım ilçesine, içimden kopup giden deniz kokusu ve kalbine iliştirdiğim, anlaşılmaz duygularla kaplı bir avuç kumla... Biliyorum, sen de yaz çocuğusun...

6 Şubat 2007

karman çorman

saat 06.00

çılgınlığımın en üst seviyesindeyim

bağıra bağıra şarkı söyleyebilirim

"never again never again no more never again never again...."

trensetter ı seviyorum

çene çalmayı seviyorum

müziği seviyorum

yemek yemeyi seviyorum

kolayı daha da çok seviyorum

sabahlamayı seviyorum

tek başıma da olsa sabaha kadar oturup konuşmayı seviyorum

biraz sonra masanın ışığını söndüreceğim çünkü gün doğacak ona gerek kalmayacak

cevapsızlığın getirdiği ümitsizliği bile yer yer seviyorum bana beni bağışladığı için

gecenin bir yarısı içmeden sarhoş olmak, sokağa çıkıp bağırmak isterken...

kedilerin yorgun rüyalarında olmak isterdim..

bu arada "!f istanbul" 15-27 şubat arasında!!!!!!!!

bind chocolate izmire de şube açsın!!!!


bir fikret kuşkan filmi isteniyor!

betty boop un siyah elbisesi çok tatlı



bugün nemo'mla sinemaya didebiliriz ve belki hayat ikimiz için de dünden güzel olabilir...


siboşum bugün öğlen alsancağa didiyormuş

bu aralar iklimime kırmızı yakışıyor

gustav artık prense dönüşmek istiyor öpüyorum öpüyorum olmuyor =((

feci halde tembelim

izmir'i özlemişim...