30 Aralık 2006

2007'ye 1 kala...

Sanırım birden fazla kişiye söylemem gereken bir cümle: Özür dilerim....


=)))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))

Her şey bir yana 2007 herkese dilediği yaşamı ve düzeni verir umarım.. Özellikle yeni bir hayata ve akademik konuma adım atacaklara, yeni bir sistemde yaşayacaklara, yeni gelişmelere gebe durumlara ve her şeyden önemlisi yeni hayatlara şans, mutluluk, sağlık getirir... Hayatın herkese tüm güzelliklerini sunması dileğiyle...


Herkese mutlu yıllar, iyi bayramlar..

26 Aralık 2006

İçimden gitmek geliyor... Çok uzaklara, başka denizlere, başka şehirlere... İzmir bazen o kadar çok yüklüyor ki ağırlığını, mıhlanıyor rüzgarları içime içime... Bu şehir o kadar saplıyor ki bazen kendini, yüreğimden bir şeyler paramparça oluyor. Uzaklara gitmek istiyorum... Uzaklaşmak... Bir kaç damla gözyaşına tutundu umut...

24 Aralık 2006


Yakamozuna mühürlü bakışlarındaki yaldızlar saçıldı her yere. İçimdeki aşılmaz(!) duvarları kırdı geçti. Seni bana kelepçeleyen bir kaç damla gözyaşı, maviliğimden, bıraktım gitti.. Samanyoluna iliştirdiğin ılıklığından yansıdı gece, harelerime. Sensizliğin sınırında, seninle kaplanan karanlık... Uçsuz bucaksız vadilerin ortasında goncasını arayan bir bulut kümesi bekler gözlerinden akıtmak için damlalarını... Aksın goncasına, kızarsın gonca, gül olsun, gül-sün bulut... Silindir bir beyazlığın maviye çalan koyuluğundaydı gün. "Sen güldün, ben öldüm" Dakikalarıma mühürlediğin renklerinin tonlarında... Genç bir kadının rengindeydi hayat, nar çiçeğinden koyuca. Mısralarına sığınmış kuytularında. Dilinde ufaktan bir şiirin dizelerini mırıldanır "İspanyol meyhanesinde öldüğümüzü kimse bilmesin..." Dayanılmaz bir ağrının bilmediği coğrafyalarında dolanırken...
21 Aralık 2006-Perşembe/ 12.20

17 Aralık 2006

..Her durakta duruyor, inmiyorsun...

İçimde dumanların ardından birbirini seyreden kuşkular ve birbirini kovalayan bekleyişler sarmaş dolaş.. Birbirlerinin önünde eğilen sıra dağlar yol vermiş güneşin parıltılarına… “Adın ne?” dedi uzaktan bir ses, adının suya yansımasıyla gümüş çizgiler koy ki hayatına, seni sen yapsın hayat, sen onu izle ki benliğinde yer bulsun gözyaşların, umutların.. Senin elindeki bir kırmızı kurdeleye takılı sözleri kat önüne, yolları aş sular değsin yüreğine, bırak değsin sular kuytularına.. Uzakta bir ele selam et, et ki al yansımanı renklerden… Gözyaşlarından fışkıran renkleri kat ruhuna. Sus.. Sus gecede, sessizliğin dolaşsın bedeninde.. Birbiriyle sevişen sarmaşıkları dolandır bedenlerde… Gülümsene sebep gülüşler yakala.. Onlardır gönlüne umut koyan, onlardır yarınına yarın katan.. Sende ve bende mühürlü öpüşler…

Bugün içimde şarkılar şaha kalkıyor, nedeni belirsiz kıpırdanmalardan.. İçimden sadece gitmek geliyor.. Uzaklara… Alıp başımı gitmek istiyorum.. Dünyanın yükünü bir yana bırakıp, bilmediğim yerlere… Hayata mola vermek değil, hayatı görmek için belki de… Sıkıcı bir düzene takılı soluklar bizimkisi… İçimdeki, kocaman bir uçan balona benziyor kimse ulaşıp da patlatamıyor… Hatalarımı ya da pişmanlıklarımı yüzüme vuran birkaç silüetten başka gözlerimi açmama engel yok..
Sıkıcı bir pazar gününün en bunalımlı dakikalarındayım.. Önümde birkaç zorunluluk, bitmeye yaklaşan bir gün, kocaman bir sıkıntı hüküm sürüyor…. Pazarlar neden insana kelebekler saçmaz?! Pazartesi yüzünden değil bana kalırsa… Bir bitişten çok, bitişi kasvete dönüştüren bir ağırlık… Şu an sadece gitmek istiyorum, uzağa… Nefes almak, soluğuma anlam katmak için…

15 Aralık 2006

Nemosu Kuzusuna yazı da yazarmııışş!!!!!!! NEMO- ŞİREK- DİDİKO üçlemesi

"Kuzum'a...
Mor; bu kalemin rengi, Didikom
un hayat felsefesi
Yeşil; BEN... Didikomun dostu (kardeşi), Nemosu, bıdığı, afacanı
Mor ve yeşil = ayrılmaz ikili tıpkı Gaffurla Burhan gibi
...
Mor ve yeşil ayrılamaz... Sor bi neden? Çünkü çiçeksiz bir bahçe, noktasız bir cümle, kolasız bir patates kızartması, kumrusuz İzmir, ediyle büdü, pidesiz ramazan gibi bir bütündür adeta... Aslında bunlar ortalarda yerden bitme boylarıyla fıldır fıldır dolanan, kahkahalarla karnını doyuran (para yok bu aralar, naabalımm), bidik oldukları için opotüs şoför amcaları, kantinciler, taksiciler vs.vs.... tarafından azarlanan, kedi-köpek gördükleri yerde garip sesler çıkaran (bu aslında çok sevdiklerini belirtiyor), vapurlarda tek akıllı onlarmış gibi kaptan amcaların yanlarına kadar çıkıp buz gibi ayazda müzik dinleyen (alakasız müzikler), ayaklarını dans ettiren, derinnn muhabbetler yapan, foto 1 ytl yapan, insanlarla uğraan, senaryolar yazarak kendilerini korkutan, en yakın arkadaşlarını haince kekleyen, birbirlerin bayıltıncaya kadar gıdıklayan, ders çalışıyoruz gibi gözükerek aslında birbirlerinin defterlerini geçiren (bunu vapurda yapıp msn de daha çok muhabbet-geyik yapan), aynı dertlere sahip olan, birbirlerine en garip, en saçma ama en komik isimleri takıp, espriler yapıp dalga geçen, hayatını yollara adayan, öğlenleri 'salata- light coke' birlikteliğinden vazgeçmeyen, msn'den birbirlerine ne giymeleri gerektiğini söyleyen, 'eşek, sıpa, sıpanın önde giden giden eşşeği, ulaannn nabıosun, kısımmm ne diyosun sen arızalı mısın' diye saydırıp buna kırılıncaya kadar gülen, sanki 'potansiyel keş'lermiş gibi sürekli içmeyi planlayan... Bazen çılgın, bazen duygusal, bazen psiko, bazen asabi, bazen şımarık, bazen depresyonda, bazen 'muhallebi kıvamında', bazen cıvvık cıvvık, bazen ciddi, bazen dünyayı kurtaran adamın evlatları, bazen cesur, bazen korkak... Tırsıtıcı, tırsınç, üşürlenen, 'tete' ve 'sarmısak' larından vazgeçmeyen, kimliği belirlenemeyen , ismini vermek istemeyen 'bir şey'ler. Bunlar yetmiyor, sanki bu ikisi az.. Bir de başlarının tatlı, dev gibi bir belaları var. Kim mi o? ŞİREK.. Aslında Shrek ama traditional man olduğu için 'şiirek' denmesini tercih eden, playstation manyağı, her şeyden anlayan ama ilgi alanını daha başka (!) yerlere yönlendiren ancak ve ancak (<=> ) bütün 'şirek'liğine, 'activelora'lığına karşın bizim yanımızda olmasından mutluluk duyduğumuz, (galiba bize katlanabilen nadir insanlardan, ondan benimsedik), bazen duygusal, bazen uykusuz , bazen sataşık, bazen komik, bazen ciddi, bazen bizim kıvamda (muhallebi yani), bazen hacker, bazen gıcık ama her zaman iyi niyetli tıpkı biz gibi... Bu 3 kahraman tek bir ortak noktada birleşiyor (Aslında ortak nokta çok da, en önemlisi bu).. 'Milka beyaz sütlü ÇUKULATAA'... İşte hayatın anlamı, 3'ümüzü de bu şifreli sözle kandırabilirsiniz... Bir de bu yazıyı Deniz'imin gönlünü almak için değil, gönlümü paylaşmak için yazıyorum. Daha da çok yazardım ama şu gazla kitap bile çıkarmaktan korkuyorum... (Parçada adı geçmeyen kahramanlar da var ama bu 3'ünü almak zorundaydım.) Sizi seviyorum ben ya.. 'Şirek'siz ve 'Didikom', 'Kuzum', 'Cincinim'siz (Tabii bu son üç kişi aynı kişi oluyor) bir hayat düşünemem.
Sevgilerle S.Gül
saat: 04.08
Dört yüz sekiz
Fr 15/12/2006---------------> Vee yarın 7'de kalkıcam :( :) "


DİDİKO'DAN CEVAP:

Sinemim gülüm önceliklee saat esprisinii kullandığın için teşekkür ederiiim, o önemli bir mirastı bana, gözlerim doldu görünce :)))
Ve kısa ve öz cevabım şudur:

DİDİKONUZ KURBAN OLSUN SİİZEE (NEMO & ŞİREK)!!!!!!!!!!!!!!

nemocum senii öperiiim!!!


şireeğim seni de öperiiim!!!
***kuzu didikonuz sizi öpeer!!!





12 Aralık 2006

gece yarısı şarkısı

Hangi taşı nereye koyacağımı bilemiyorum kimi zaman... İçimdeki deniz, dalgalarını savuruyor kuytularıma, geriye kalan köpükler öyle bir yontuyor ki bazen içimi, kelimeler anlamsız, sesler yetersiz, renkler sönük kalıyor. Kararsızlıkların, ikilemlerin perdesinde oynanan bir tiyatro eseri sanki hayat... Yeni oyuncular giriyor her yeni doğan günde... Yeni maskeler kovalıyor birbirini... Bu arada köpüklerin saçıldığı her noktada ayrı bir gelgit... Med cezirlere dayanıklı mıdır bünye? Kimbilir.. Mevsimlerin hepsini yaza çevirsek, başka bir coğrafyanın başka bir sahnesinde oynasak oyunu sonra sussak sadece sıcak kalsa geriye, benden ne bulurdun ki, sana seni verecek? İçimden akan ırmaklarda mühürlü bir kaç damla fısıldadı mı kulağına şarkıyı? Ben duydum da ondan soruyorum.. Belki paylaşırız diye.. Ama düğümler çözülmüyor ki.. Her gün yenisi, bir yenisi daha ve son... Sözlerden geriye düşen bir tutam perçemin ardına mı sakladın büyülerini? Benden alıp büyüttüğün saksı çiçeklerinin arasında ufaktan bir hercai menekşe vardı, görmedin... Ondaydı bana bıraktığın her dokunuş.. Fısıldadığında duymadın, ama ben duymuştum... Gece olmuştu ve saat 12'yi vurmuştu.. Şimdi gider Külkedisi onu arayanı kaybedip, düşlerine saklayarak prensini... Artık masallarda camdan ayakkabısını aramıyor Külkedisi, ona güneşi versin prensi sonra bırakalım gece olsun, saat 12 yi vursun...


8 Aralık 2006

Nemo'ma...


İçimde kocaman bir boşluk var... Sanki gökkuşağının renklerinden birini kaybetmek üzereyim... O kadar belirgin bir kayıp ki, yerine doldurabilecek hiçbir şey yok sanki, ne yıldızlarım ne ufak tefek büyüler, parıltılar... Sanki Gargamel'in büyüsünde bir malzeme eksik gibi.. Benim de hayatımda bir renk... Şarkılardan notalar çalınmış gibi.. Yeri doldurulamayacak boşluklar, yerine başka renkler koyulamayacak kuşaklar, değiştirilemeyen melodiler... Korkuyorum, uzaklıklar gözümde, teker teker aşılamaz duvarlara dönüşüyor.. İçimdeki en büyük zenginliği kaybetme korkusuyla soluklarımı sıkıyorum.. Gitme küçük balık, gitme...



3 Aralık 2006

bugün orada da cumartesi mi?

Haftasonu programı:

cumartesi: yol-okul-kantinde kinder surprise-yol-insanlık dışı insanlar-yol-ev-yol-gezme-çok gezme-alışveriş-çok alışveriş-renk-bol renk-yol-ev-mama-az buçuk tv




pazar: uyku-uyku-uyku-uyku-uyku-uyku-mama-mama-mama- mid-term öncesi stres-bıcı-uyku-uyku-uyku-uyku....