12 Aralık 2006

gece yarısı şarkısı

Hangi taşı nereye koyacağımı bilemiyorum kimi zaman... İçimdeki deniz, dalgalarını savuruyor kuytularıma, geriye kalan köpükler öyle bir yontuyor ki bazen içimi, kelimeler anlamsız, sesler yetersiz, renkler sönük kalıyor. Kararsızlıkların, ikilemlerin perdesinde oynanan bir tiyatro eseri sanki hayat... Yeni oyuncular giriyor her yeni doğan günde... Yeni maskeler kovalıyor birbirini... Bu arada köpüklerin saçıldığı her noktada ayrı bir gelgit... Med cezirlere dayanıklı mıdır bünye? Kimbilir.. Mevsimlerin hepsini yaza çevirsek, başka bir coğrafyanın başka bir sahnesinde oynasak oyunu sonra sussak sadece sıcak kalsa geriye, benden ne bulurdun ki, sana seni verecek? İçimden akan ırmaklarda mühürlü bir kaç damla fısıldadı mı kulağına şarkıyı? Ben duydum da ondan soruyorum.. Belki paylaşırız diye.. Ama düğümler çözülmüyor ki.. Her gün yenisi, bir yenisi daha ve son... Sözlerden geriye düşen bir tutam perçemin ardına mı sakladın büyülerini? Benden alıp büyüttüğün saksı çiçeklerinin arasında ufaktan bir hercai menekşe vardı, görmedin... Ondaydı bana bıraktığın her dokunuş.. Fısıldadığında duymadın, ama ben duymuştum... Gece olmuştu ve saat 12'yi vurmuştu.. Şimdi gider Külkedisi onu arayanı kaybedip, düşlerine saklayarak prensini... Artık masallarda camdan ayakkabısını aramıyor Külkedisi, ona güneşi versin prensi sonra bırakalım gece olsun, saat 12 yi vursun...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder