30 Ağustos 2021

yürümek-

 

Bulmam gerek. Bulabilmem için aramam gerek. Bir yerde bir kuvvet bu yolculuğa çıkmam gerek.

Nereye kadar bilmiyorum. Nereden başlıyor insanın zihninde toplayıp da tozlandırdığı; en ufak bir harekette toz duman olup nefesini tıkayan o albümler dolusu 'an'?

Hangi sokak köşesinde? Hangi merdivenin basamağında? Hangi kapı eşiğinde? Hangi yağmurlu iskelede? Hangi tren garında? Hangi mezarlıkta? Hangi soğuk odada? Hangi halı kenarı püskülünde? Hangi radyo kanalında? Hangi kokuda? Hangi ninnide, türküde?

Kaybettiklerinden mi başlaman gerekiyor yüzleşmeye, geriye kalanlarla yetinerek mi?

Şimdi okuduğum her satır otuz yıllık bir bilet için dürtüyor içimin sandıklarını. Kimbilir yazdığım satırlar ne diyor sessiz çığlıklarla. Kendimi okumaya güç bulamazken nasıl oturacağız masaya, hesaplaşmaya...

Bütün yolları tersine yürümenin gerektiği yerde her kurduğum cümleyi silip yeniden yazacak kadar yeni sözcük bulabilecek miyim...

Belki sahiden bir önemi yoktur sözcüklerin.

Bunu duyduğumdan beri bütün varlığım uyuşuyor, ama belki bunun da bir önemi yoktur.

Bilmiyorum, bilenler çok iyi biliyor gibi ama.

Bilmek hafifletiyor olsa bari.

Sözcüklerimin anlamsızlığını toplayıp bir ömrü boşa çıkarmak da bana kalsın. Kalemlerim kendini kırsın.

Ne zamandır söylediğim hiçbir şeyin muhattabına dosdoğru ulaşmadığını düşünüyorum. Sonra uzun uzun aynaya bakıyorum. Sonra uzun uzun ağlamak istiyorum. Şehirde bir ağacın dibinde, bir otobüs tekerinde, bir dalga köpüğünde, gürül gürül kalabalığın içinde.. ifade etmediğim, edemediğim ne varsa ata ata.. yok olmak.

Bilmiyorum ki nerede, ne zaman yankısız kaldı sesim bu kadar, böyle anlamını yitirip kendini duyuramaz oldu...

Belki bu yüzden kendi kendime söylemem, kendi kendimi ikna etmem gerek kendi öznelerime, nesnelerime...

Bu eksilişi neyle tamamlarım..

İçime saklanıyorum.

Kendi kendime, kendi hatıralarımla her şeyi doğrulayabilir miyim hiç emin değilim, çok korkuyorum ama sesini duyuramadığın yerde seni senden başka kim kurtarabilir ki?

Gece koyu, içim ağlayamadığım bütün zamanlarla sırılsıklam. Islana ıslana kendimi çürütüyorum. Çürüyen toprağımla kurtları besliyorum. Kayboluyorum parça parça. Belki de kaybolmaktan bu kadar korktuğum için sürekli her adımdan sonra ardıma bakmak..; bu iyi bir fikir değildir.

Çok yürümem gerek, çok kaybolmam, belki bu kadar da muhafaza etmeye çalışmadan, belki yolda yeni sözcükler bulup hepsini en baştan bir daha anlamsızlaştırmam..

Vazgeçmeyi, kaybolmayı, yok olmayı, yabancılaşmayı, unutmayı.

Unutmayı; başka bir ses belki de sadece bir sessizlik olmayı deneyerek..

Giderek, kalarak, kanayarak, sızlayarak, susarak..

Duyuramadığım ne varsa onlarla kül olarak.

Yeni bir sayfa gibi;

ya da hiç başlanmamış bir cümle gibi...



19 Ağustos 2021

Bütün felaketlerden hemen önce'

 

Doğduğun evde uyanmak.. Hayır uyuyamamak. Tuhaf. Yıllar kabuğumu sertleştiriyor. Bir yandan da bu kabuk içine doldurduğum ne varsa sürekli çalkalanıyor. İç organlarım yer değiştiriyor sanki. Duygularım. Hüznüm. Şiddetim.

Bak şimdi çalma listesinde aniden ilk aşkımın şarkısı çalıyor. Taş kesildiğim zamanlar geçmiş... Her şey geçiyor. mu.. Ne iyileştiriyor insanı bilmiyorum; kendini affetmek olsa gerek.

Bu aralar gerçekliğe kaptırıp ne kadar sürgüne yolladığım duygum varsa taşkınlar halinde fışkırıyor gecelerden, yaralı rüyasızlığımdan. 

Olduğum yerler, içinde bulunduğum beden, defterlerimin arasında çiçek kurutur gibi kuruttuğum dünlerim, kanımın yönünü değiştiren şarkılarım, ezbere bildiğimi çoktan unuttuğum dizeler..

Bu aralar sandığımdaki her şey kendini hatırlatıyor. Bana kim olduğumu bağırıyor.

Korkuyorum. Mahvolmaktan.

Biliyorum kendimi kendime bırakırsam mahvolurum çünkü.

Gösterişli olur ama, gücüm var mı..

Karar mevsimi olmadığını, sadeleşmeye çalıştıkça içimi kalabalıklaştıracağımı biliyorum. Sokaklarımın yönlerini yitireceğini.. Ben bunu hep yapıyorum.

Kapa gözlerini.. 1..2..3.. Ve ayaklarından başlayarak tüm vücudunda güneşin sıcaklığını hisset. Böyleydi di mi..

Güneşe, toprağa ve suya gömüyorum kendimi, çiçek açacaksam doğru yerde pedal çeviriyorum, yanlış biletler kesiyorum.

Bir sürü şey var. Sormak istediğim ve susmak istediğim.

Aniden kapısından girmek istediğim yerler ve ardıma bakmadan çekmek istediğim kapılar.

Görmek istediğim gökyüzü renkleri, yürümek istediğim sokaklar, binlerce kez daha dinlemek istediğim şarkılar, affetmek istediğim hikâyeler...

Çok düşünüp, ama o kadar çok düşünüp neredeyse "yaşadık" bunu diyebileceğim kendimi kandırışlarım var. Hayal belki. Hayal dediysem bir fotoğraf kadar kısa ömürlü* bir öpücük kadar upuzun...

Neden uyuyamıyorum doğduğum evde? Anneanne?

İçimde çırpınan bir şey var. Çatlatacak çeperini nefesimin, nabzımın, sabrımın.. Ve çatlağından yabani bahar otları, çiçekleri mi fışkıracak, kopkoyu bir yitiriş mi bilmiyorum.

Korkuyorum.

Şarkıyı bir kez daha açıyorum, bin kez daha.

 

Gün doğdu. Doğduğum yerde.

Uyumadım da ölmedim de.

 

temmuzun bi' yerinde, 07:35