25 Haziran 2008

Ayaklarımın Altı Kırmızı Mercan


Uyandık sabahına haziran yorgunluğunun, bir deli rüzgâr; çölden bir deste mektupla kapımızda… Eriyen çakıllara sıkıştı yeni yetme aşklar, körfezin dibi çamur…
Renkle döktüğüm eteğe inat bir maraton iki iskele arası… Yorgun işlediğim yazın, soluk ve kavruk bir öğleden sonrası vasiyetimin göz diktiği…
Baygın kokulu manolyaların tenime işlediği süt tadında dişilikten öte, bir mahsu mor menekşe, tenhalarımda gamı kaldı…
Zor yollara vurduk kendimizi, zihnimizin bir köşesi prangalı…
Boğazımda düğümlenen bir on yedilik yazı… Ve karabasana açılan pencerenin loş derinliği… Harabelerin arasında tenimi yalayıp geçen imbat imkansıza hazır olda… Temmuz… Yoğrulmamış bir ikindi alnıma dayalı tetik ve sıkıntılı yüz on beş dakika, bir filme sığdırılabilecek kadar yaşan(ma)mış an…
Un ufak olmuş maviliğime kaçırılan tek kırmızıda tek sevda… Damladığı yer erguvanî ılıklık…
Yoksul gecelerin peri kızları güzellik uykusunda ve pamuk prenses koşuyor ve uyuyan güzel sabahlıyor seherde…
Vurgun yiyen bir sevdanın telafisi şimdi zaman… Hiçbir notanın açamadığı kilide vurulan uçurtmalar… Dallarımda yaz gülleri, ayaklarımın altı kırmızı mercan... Sedefli kırıntılarım kalemimin döküntüleri…
Şifon yaz gecelerinde dudağımın kenarında soluk, solukta gönül, gönülde sevda…
Denizinde ıssız kentin, göçebe bir kalp hüküm sürer, yorgun ama çelikten, kavruk ama doğurgan… Ölüme bir dakika aşka tek saniye…
Kan gülleri…