29 Nisan 2024

tuttuğum nefesi bırakırken'

 

 

Öyle bir yerdeyiz ki şimdi, çiçeğe mi duracağız, bir tekerin altında ezile ezile özsuyumuzu çamura mı akıtacağız göreceğiz.

Sözcükler hislerimin arasında kırılıyor, kopuyor, uçuyor, düşüyor, kayboluyor. Nasıl birbirine bağlayacağımın yöntemini bulamıyorum. Belki de sadece durmak gerekiyordur şu an, ama yazmazsam gerçekliğini kanıtlayamam ürpertisi kaplıyor içimi.

Şimdi ya bu dönüşümdeki devinimi yüklenen deniz olacağım ya da kendi dalgalarımda boğulacağım.

Neyse ki yüzmek unutulmayan bir eylem.

Bir yandan şuracıktan göz kırpan mayıs yine bütün alıyla, moruyla, yemyeşerik umuduyla kafa tutuyor burukluğuma, bir yandan da hayatın kocamanlığını bir taşa, bir telaşa indirgeyen aklımı ayıplıyor.

Çok uzun zamanlardan tozlarımı biriktire biriktire geldim ve artık yıkanma vakti.

Bir aynanın karşısına geçip yılların ilmek ilmek ördüğü kabuğumu soyunmanın zamanı geldi.

Korkularımın karşısına geçip büyük dalgalar yaratmanın.

Her zerremin ayrı ayrı sesini duymanın, duyduklarıma susmamanın.

Bir davete karşılık vermenin.

Büyüttüğüm çiçeklerin arkasında durmanın.

Yolun yarısına varmışken yolu baştan döşemenin.

Korkmuyorum dersem yalan olur, 

çok korkuyorum ama göğüs kafesimde patlayan tohumların titreşimi ellerimi tutup sürüklüyor beni..

Korkuyorum koparılmasından çiçeklerimin ama artık içime de sığdıramıyorum bahçelerimi.

Belki de her şey o nisan akşamında, ömrümüzü onlarca sene sonra birbirine doladığımız masadaki kadar kucaklayıcı olur; beklenmedik ve çok sıcak ve kocaman bir sarılma gibi, belki..

Birbirimizi baştan tanımaya gücümüz olur,

kendimizi tanıştırmaya,

yeniden tanıştıklarımızı eskisinden daha çok sevmeye,

kalplerimize güvenmeye cesaretimiz olur...

Ve belki de değmez hiçbir şey yüzümüzü yıllardır bunca döktüğümüze...