31 Aralık 2010

Hayalinin dudaklarından öp..


Bir cümbüş sanacaklar gidişini, bir yol, bir durak gülümsemek adına ve anı çoğaltmak. Görmeyecekler belki renkleri, geçici manzara betimlemelerinin ve yabancı gözlüğünün ardından. Masallar ve sokağa taşınan hayatları dinleyip unutacaklar belki..
Bense güneşin doğuşundayım ve aldığın soluğun ısısında, nabzının hangi sokakta kaç olduğunda.. Taşlarında adımlarının ve karışlarında duvar pürüzlerini gezen ellerinin.. Ellerinin...
Orada gece saçına ne renk düşüyor ve dudakların hangi kar tanesine aralanıyor.. Bir büyünün hangi tozundasın..
Özlemin, kalp ağrısından sıyrılıp kırmızı kuşandığı zamandayım. Valizini dolduran aşk kokusuyla eğiliyorum omzuna varlığının..
Dalgalanan nice suyun ardından, nehre bıraktığın toprak sıcağı gözlerinin takıldığı kıvrımı merak ediyorum.. Bir büyünün içinde büyüteceğin yaşının, bir çocuğa yol olduğu bu zamanda, senin mutfaklarını doldurduğun bir yarın hayalindeyim..
Ekmek ve kahve kokusunun karıştığı ahşap masalar var mı orada sahiden..?
Ve belki tarçını öperek sokakları dolduran o tutkulu müziği aşk izlerinin..
Özlemin başka türlü bir ülkenin uyanışlarıyla kanat çırpıyor artık, dönüşünden çok kalbine an sayıyorum şimdi..
Beni aradığında.., peçetelerin arasında, bir boya kalemi izinde... Kokusunun tarifi bir hayalin köprücük kemiklerine yazılı..
Sen, ben..;
başka türlü bir gece, başka türlü bir hecede...

30 Aralık 2010

..Bin yıl yaşasam...*

"..Bana ellerini ver,
Hayat seni sevince güzel
Yoluna adadım ömrümü ben
Gel kaçma güzel..."

26 Aralık 2010

Sana yazıyorum, her mevsimin kalbe çaldığı bir zamandan..


Kelimelerin, içlerinde büyüyerek, şehirlere, kalplere ve olmayan dünyaların betimlenemeyen duygularına ilerlediği defterlere inanıyorum nice zamandır. Parmaklarımıza ulaşan yürek çarpıntılarımıza ve burukluklarımıza kol kanat geren, sarıdan sonsuz bir beyaza varan ağaç yapraklarına.. Bizi, sessizliğimizin tortularına taşıyan, gök gürültüsü gibi varlığımızı sarsan harf birlikteliklerine ulaştıran, ciltler ve yollar boyu, gizli kalmışlıklarla çoğalan defterlere..
Uzun mektuplar yazıyorum sana ve adımladığın dünyada, araladığın kapıların ötesindeki renkleri okuyorum zamansızca.. Seni özleten her dize biraz yarım, alabildiğim her soluk biraz şiir kalıyor birkaç mevsimdir; belki sekiz kimbilir dokuz..
Seninle en çok dönmedolaba binmek istiyorum ve bulutları öpeceğimiz mesafeden, turuncu defterime bir kış masalında yazdığın o cümleyi okumak, zamanı dondurmak ve kalbi durdurmak..
Yollara yaraşan müziklere es, şiirlere söz, resimlere iz olmak için, aldığımız nefesin en soluksuz daktilo darbesinden yazmak istiyorum sana; belki o zaman dönüştürebilirim üşüyen kışı, gelincik kızarıklığındaki bahara..
Ben, her mevsimin güzelliklerine inanan bir suyum, sen her mevsim ayrı zerafetle kapıyı çalan güneş..
Yarın başka bir sabah, gece yıldızsız da kalsa bulutlar en yumuşak battaniyenin altında..
Kırılmasın gamzen, kızarmayan kelimelerin gölgesinde. Salıncaklar var gökyüzünün yollarına uğrayan ve defterler..; kalp zamanlarına bilet..

24 Aralık 2010

sen..*


Gökyüzü bir çocuk resmi
Çağla yeşili ve pespembe
Cam buğularının her yerine adını yazdım
Pamuk yumuşaklığında deniz
Güneş sıcaklığında aşkımız
Sokaklara, apartman girişlerine
Kapılara, market çıkışlarına yazdım
Ama sen sorumlusun
Duraklara, kaldırım taşlarına
Defterlere, satır başlarına yazdım
Ama sen sorumlusun
Bir avuç yıldız gökyüzünde
Ayışığı da benden hediye
Cam buğularının her yerine adını yazdım
Alabildiğine yaşama sevinci
Verebildiğine kırılgan sevgi
Cam buğularının her yerine adını yazdım
Pencerelere, bütün aynalara
Gazetelerin ilan sayfalarına yazdım
Ama sen sorumlusun
Denizde, kıyıda, bütün kumlara
Rüzgârda uçuşan yapraklara yazdım
Ama sen sorumlusun
Yolda kirlenmiş araba camlarına
Yeni boyanmış beyaz duvarlara yazdım
Ama sen sorumlusun

Bülent Ortaçgil

23 Aralık 2010

kanatları..


O dönünceye kadar, benim avuçlarımdan kırıntıları tırtıklıyor içimizin kuşları.. Kafessiz düşler sever o, bulutların yolumuza masal olduğu..
Göç mevsimi geç geldi bu sefer, onun kanatları dantel oldu.. Geldiğinde mısralardan örülecek gece, ismine dökülecek yıldızlar.. Sesi, buharına karışacak gün doğumunda terleyen çiylerin.. Bir sonsuzluk tanımından koşacağız yarına, cebimizden şarkılar bilye bilye saçılırken..

Biz, kuşların yakından uçtuğu uykularda buluşuyoruz, sokaklar demet demet mavi..
Renkler diyarından gökkuşakları boya bana, yedi rengin uçsuz bucaksızlığına kulaç atıp..

22 Aralık 2010

gecelerin en uzununda..


Yeniden bulduk tapınağımızı. Başlıyoruz
Çevirmeye ağır ağır sayfalarını günün
Gökte kuş sürüleri, su kabarcıkları gibi öyle, biri çıkıyor, biri
sönüyor ya da yer değiştiriyorlar aralarında
Belli belirsiz
Yüzümüzde düş gölgeleri, menevişler
Kavuniçi ve beyaz, kavrayıcı ve keskin
Gök sırça gibi dökülüyor, omuzlarımıza, havlularımıza,
paletlerimize, güneş gözlüklerimize
Sarıp sarmalıyor bizi
Mimarsın, diyoruz ona, hışımla söylüyoruz bunu, dilimizin
üstünde kaydırarak kelimeleri
Herbiri bir akide lezzetinde
Mimarsın işte, bizim uçsuz bucaksız mavi mimarımız..

Edip Cansever

20 Aralık 2010

yollar boyunca..

Biliyorsun, kirpiklerimi öpmeni istiyorum atlıkarınca döndürürken masalımızı..
Eflâtun, toz pembe, uçuk yeşil, limon sarısı, gökyüzü..; tıka basa gökyüzü sonra...
Ellerimi hiç bırakma..


18 Aralık 2010

Bir Sessiz Geceden...*


........

Sen olsan ne yapardın Turnam
Bir sandala atlamış denize açılmışsın
Yanında ne pusula, ne aş, ne azık
İşte karşında Dübbü Ekber, solunda Demirkazık
Salkımsaçak bulutlar, delibozuk dalgalar.
Bütün rahatlıkları sahilde bırakmışsın
Mor rüyalar asmalarda, pembeleri yatakta
Yola düşüp Huu demişsin, Huu işitmişsin
Arpa boyu, çavdar boyu, minare boyu değil
Tut ki gecelerce mısralar boyu gitmişsin..

Turgut Uyar

15 Aralık 2010

"..Bak nasıl, beyaz keser gibisine yedi renk..."


O sabah aydınlığa iz bırakmıştı kirpiklerim. Gözlerimi açtığımda yalnız gökyüzünü gördüğüm bir odada şiir dökmüştü tarihler. Çarşaf su yeşiliydi, ve birkaç saat sonrası turuncu.. Beyaza portakal kabuğu düşürdü mü kimse, duymadım.
Odalar vardı, mevsim mevsim, aşkları mevsim yapan odalar..; uyunan, uyanılan...
Şehirler, damar damar yürüyen hayallerde..
O sabah aynaları boyamıştık ellerimizle, bembeyaz örtüsüne şehrin gökkuşağından ağaçlar çizecektik. Onun narin parmaklarında saklı kalmış notalar vardı ben dokunduğumda, uykusunda kanadındaki renkleri göstermeye heyecanlanan kelebekler. Yeşili yakıştırmıştım en çok turunculuğunda kokusunun.. Mevsim inerdi o konuştuğunda, üst dudağı alt dudağına varana kadar destan olurdu nefesi.. Dokunmaya kıyamadığımız bir zamansızlıkta, daha önce hiç oynanmamış bir oyunu keşfe çıkmıştık. Biliyorduk, bizim olacaktı, sadece ikimizin; evrenin tüm güzellikleriyle...

Bir gece geçti üzerinden buradaki karın. Benim kalbim beş yüz seksen kilometreye kollarını açan gökyüzünde takılı kaldı...
Her şehre masal yazdıran mevsimler var. Senin evin, içimize hırka bırakan bir kışta.. Çakıl taşları örttüğümüz yatakları var şehrinin park park, yol yol buzlanan utangaç kelimesizlikleri.. Bilinmeyen sıcaklığı çaylarının, buharı, kokusu karlarının...

Yazdığın tek bir cümleyle kaç tarih geçti, kaç beş yüz seksen...
Şimdi bir hayalim var.. Aralarını yaptığımız şehirler el ele yürürken mevsimlerde, gel sen de benim yanıma.. Uykularımız olsun, sabahlarımız.. Yastıktaki izinden çizelim rüyalarımızı.. Biliyorsun, uyanacağımız ilk yazlara hazırlanmalıyım renk renk..
Kış geldi buralara. Tropik kıvrımlarımı bile titreten bir ayaz, kar bile yağdı. Kar bana hep seni hatırlattı. Sen bana masalları... Ellerini özlediğim bir kış bu, uykularını, düşlerini... Nefes nefese kalan heyecanını, vakur sessizliğini, üfleyince dağılan saçlarını, teninde çözünen renklerini..
Şimdi kristallerle oynuyorum ismini ezberlediğim yıldızlar arasında. Gökyüzünde deniz diplerinden çalıntı bir mavilik, enginliği yüreğine benzer... Sen ki ancak aşka eş değer...
Müziği kısalım, soluğunun şarkısını özlüyorum.., dizlerimde kestane sıcaklığı..
Senden uzakta zor geçiyor kış. Sabahlar serin. Karlar gibi şiir dökülüyor yarın saatlerine... Dudaklarımda gerdanından kalan bir mayışık öğle sonrası...

Biliyorsun.., bir tek senin kışında alevleniyor ellerim.., seninle uyandığım sabahlarda ince belli bir buhar dokunuyor burnuma.., ve karlar bana hep seni hatırlatıyor...

12 Aralık 2010

"..Dedem, eller masal anlatır, derdi..."



10 Aralık 2010

en çok sen..


..bir omzuna almış sanki gökyüzünü
dudakları masmavi alsace lorrain
yüzü cermenlerin en eski hüznü
hölderlin bakıyor sisli gözlerinden
ellerini şöyle okşayacak oldum
duydum nabzının gök gürültüsünü

adı yağmur mu akşamüstü mü
uzak bir panayırda ip atlayan çocuklar
dalgalar vurdukça sarsılan mendirek
gecesi kaydı mı nedense beni arar
dilinde özürler bilerek bilmeyerek
zenciler çaldı mı cazın hali başka
oturduğu yerde içtikçe eksilerek
barın camlarına orospular çiziliyor
özlem büyük korku epeyce şaka...

Attilâ İlhan

8 Aralık 2010

geldiğim..


Biz seninle şehirler, sözcükler, geceler boyu...
Sen su altına düşen güneş, kırılması suların..;

mevsimidir gitmelerin, aşklara mevsimdir avucumuza düşen gökyüzü.

Düş renginden döktüğün gece masallarında üşüyen sesin.. Sesini ellerime ver, ellerim senin..

Nasıl hayatım oldun böyle..

Tarihlerden akan; tadı başka..


"..yaşadığımızın adı nedir diye sormaktansa, sana geldim..."

5 Aralık 2010

Derinde bir şey var..*


Başka
Senin için üzüntüm
Herkesten ve her şeyden fazla

"İyiyim," diyorum, soran olursa
Kimseler bilmesin
Evimde ağladığımı arkandan

Her gün kalktım yataktan bir duayla
Bu defa duracağım sapasağlam ayakta
Hava açık ve her şey normal
Ama gözlerimde durulmuyor sular

...

"İyiyim," diyorum, "sadece uykum var."
"Uyuyunca geçip gider."
Gitmiyor ne orada ne burada...


Melis Danişmend

2 Aralık 2010


sevişmeyi öğreteceğim sana,
geceleri büyüyen gizli ellerimle
dal budak saran seni: filizlenen geceyi.

Gözlerini aldım senden,
karanlığa bakma ve korkma diye,
koyu bir karanlıksın şimdi sen
dünya, içine kıvrılıp gözlerini yumar.
Uyanma diye, ve hatırlayıp ağlama
kurumuş bir kabuktur hayat
görünmez bir elin soyduğu
özünden daha yumuşak.
Ama her şey ağlar yitip gidenin gecesinde.
Emmeyi öğreteceğim sana
toprağın sütünü
kabardığı an koyu uykusunda
kesilmeden dünya düşleriyle.

Kör bir kaplan gibi çırpınsan da,
kollarımda tutacağım seni,
kemiklerinin kafesinden kurtuluncaya değin.
Dağ rüzgârlarıyla, azar azar, yitip gidene değin.

Aslı Erdoğan