15 Aralık 2010

"..Bak nasıl, beyaz keser gibisine yedi renk..."


O sabah aydınlığa iz bırakmıştı kirpiklerim. Gözlerimi açtığımda yalnız gökyüzünü gördüğüm bir odada şiir dökmüştü tarihler. Çarşaf su yeşiliydi, ve birkaç saat sonrası turuncu.. Beyaza portakal kabuğu düşürdü mü kimse, duymadım.
Odalar vardı, mevsim mevsim, aşkları mevsim yapan odalar..; uyunan, uyanılan...
Şehirler, damar damar yürüyen hayallerde..
O sabah aynaları boyamıştık ellerimizle, bembeyaz örtüsüne şehrin gökkuşağından ağaçlar çizecektik. Onun narin parmaklarında saklı kalmış notalar vardı ben dokunduğumda, uykusunda kanadındaki renkleri göstermeye heyecanlanan kelebekler. Yeşili yakıştırmıştım en çok turunculuğunda kokusunun.. Mevsim inerdi o konuştuğunda, üst dudağı alt dudağına varana kadar destan olurdu nefesi.. Dokunmaya kıyamadığımız bir zamansızlıkta, daha önce hiç oynanmamış bir oyunu keşfe çıkmıştık. Biliyorduk, bizim olacaktı, sadece ikimizin; evrenin tüm güzellikleriyle...

Bir gece geçti üzerinden buradaki karın. Benim kalbim beş yüz seksen kilometreye kollarını açan gökyüzünde takılı kaldı...
Her şehre masal yazdıran mevsimler var. Senin evin, içimize hırka bırakan bir kışta.. Çakıl taşları örttüğümüz yatakları var şehrinin park park, yol yol buzlanan utangaç kelimesizlikleri.. Bilinmeyen sıcaklığı çaylarının, buharı, kokusu karlarının...

Yazdığın tek bir cümleyle kaç tarih geçti, kaç beş yüz seksen...
Şimdi bir hayalim var.. Aralarını yaptığımız şehirler el ele yürürken mevsimlerde, gel sen de benim yanıma.. Uykularımız olsun, sabahlarımız.. Yastıktaki izinden çizelim rüyalarımızı.. Biliyorsun, uyanacağımız ilk yazlara hazırlanmalıyım renk renk..
Kış geldi buralara. Tropik kıvrımlarımı bile titreten bir ayaz, kar bile yağdı. Kar bana hep seni hatırlattı. Sen bana masalları... Ellerini özlediğim bir kış bu, uykularını, düşlerini... Nefes nefese kalan heyecanını, vakur sessizliğini, üfleyince dağılan saçlarını, teninde çözünen renklerini..
Şimdi kristallerle oynuyorum ismini ezberlediğim yıldızlar arasında. Gökyüzünde deniz diplerinden çalıntı bir mavilik, enginliği yüreğine benzer... Sen ki ancak aşka eş değer...
Müziği kısalım, soluğunun şarkısını özlüyorum.., dizlerimde kestane sıcaklığı..
Senden uzakta zor geçiyor kış. Sabahlar serin. Karlar gibi şiir dökülüyor yarın saatlerine... Dudaklarımda gerdanından kalan bir mayışık öğle sonrası...

Biliyorsun.., bir tek senin kışında alevleniyor ellerim.., seninle uyandığım sabahlarda ince belli bir buhar dokunuyor burnuma.., ve karlar bana hep seni hatırlatıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder