İçimde dumanların ardından birbirini seyreden kuşkular ve birbirini kovalayan bekleyişler sarmaş dolaş.. Birbirlerinin önünde eğilen sıra dağlar yol vermiş güneşin parıltılarına… “Adın ne?” dedi uzaktan bir ses, adının suya yansımasıyla gümüş çizgiler koy ki hayatına, seni sen yapsın hayat, sen onu izle ki benliğinde yer bulsun gözyaşların, umutların.. Senin elindeki bir kırmızı kurdeleye takılı sözleri kat önüne, yolları aş sular değsin yüreğine, bırak değsin sular kuytularına.. Uzakta bir ele selam et, et ki al yansımanı renklerden… Gözyaşlarından fışkıran renkleri kat ruhuna. Sus.. Sus gecede, sessizliğin dolaşsın bedeninde.. Birbiriyle sevişen sarmaşıkları dolandır bedenlerde… Gülümsene sebep gülüşler yakala.. Onlardır gönlüne umut koyan, onlardır yarınına yarın katan.. Sende ve bende mühürlü öpüşler…
Bugün içimde şarkılar şaha kalkıyor, nedeni belirsiz kıpırdanmalardan.. İçimden sadece gitmek geliyor.. Uzaklara… Alıp başımı gitmek istiyorum.. Dünyanın yükünü bir yana bırakıp, bilmediğim yerlere… Hayata mola vermek değil, hayatı görmek için belki de… Sıkıcı bir düzene takılı soluklar bizimkisi… İçimdeki, kocaman bir uçan balona benziyor kimse ulaşıp da patlatamıyor… Hatalarımı ya da pişmanlıklarımı yüzüme vuran birkaç silüetten başka gözlerimi açmama engel yok..
Sıkıcı bir pazar gününün en bunalımlı dakikalarındayım.. Önümde birkaç zorunluluk, bitmeye yaklaşan bir gün, kocaman bir sıkıntı hüküm sürüyor…. Pazarlar neden insana kelebekler saçmaz?! Pazartesi yüzünden değil bana kalırsa… Bir bitişten çok, bitişi kasvete dönüştüren bir ağırlık… Şu an sadece gitmek istiyorum, uzağa… Nefes almak, soluğuma anlam katmak için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder