Aşk bir cezadır. Yalnız kalmayı beceremediğimiz için cezalandırılıyoruz.
*
Biri yüzünden ıstırap çekmeyi göze almak için onu çok sevmek gerekir. Seni çekebilmek için seni çok sevmek gerek.
*
Aşkımda sefahatin incelmiş bir biçimini görmekten; zaman geçirmek için, Zaman’sız yapabilmek için geliştirdiğim bir oyun görmekten kendimi alamıyorum. Zevk, kalbin son sarsıntılarından çılgına dönmüş motor gürültüsü içinde, göğün ortasında zorunlu inişe geçer. Motoru çalıştırmadan inerken, dua yükselir; ruh, aşkın göğe yükselmesi sırasında bedeni kendisiyle sürükler. Göğe yükselmenin mümkün olabilmesi için bir Tanrı gereklidir. Bir Kadir-i Mutlak’a vücut vermeye yetecek kadar güzelliğe, körlüğe ve sonu gelmez isteklere sahipsin. Daha iyisini bulamadığımdan, seni evrenimin kilit taşı yaptım.
*
Uzaktan, saçların, ellerin, gülümsemen taparcasına sevdiğim birini hatırlatıyor. Kimi? Bizzat seni.
*
Sabahın ikisi. Sıçanlar çöp tenekelerinde ölü günün artıklarını kemiriyorlar: şehir hayaletlere, katillere, uyurgezerlere ait. Neredesin, hangi yatakta, hangi rüyada? Sana rastlasam beni görmeden geçerdin, çünkü rüyalarımız tarafından görülmeyiz. Aç değilim: bu akşam hayatımı bir türlü hazmedemiyorum. Yorgunum: hatırandan yakayı sıyırmak için bütün gece yürüdüm. Uykum yok: ölüm için bile iştahım yok. Bir sıraya oturmuş, sabahın yaklaşmasıyla kendime rağmen sersemlemiş, seni unutmaya çalıştığımı kendime hatırlatmaktan vazgeçiyorum. Gözlerimi yumuyorum… Hırsızlar yalnız yüzüklerimize, aşıklar tenimize, vaizler ruhumuza, katiller canımıza göz dikerler. Benimkini alabilirler: ondaki hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerine bahse girerim. Tepemde yaprakların kımıldanışını hissetmek için başımı arkaya atıyorum… Bir korudayım, bir tarlada… Zaman’ın çöpçü, Tanrı’nın da belki paçavracı kılığına girdiği saat bu.
Marguerite Yourcenar, Ateşler, s. 78-9.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder