23 Ocak 2018

...yıkık alnından"

  
"Ağıt gibi bir alay dudak uçlarında
Gücenik duruşundan tanıdım seni"

İnandığım ne varsa kendini yalanlamak için bulut topluyor üzerimde. Bu zaman; biraz geç -belki kimine göre erken- içimin ormanlarında bir kibrit çakıyor. Evin her yerinde yanık ot kokusu. Tüm kadehlere yapışıp kalan is. 

Kendi kendime, ses çıkarmadan yürümeye çalıştığım odalar arasında, bana çarpmadan gezen bir hayalet. Varlığını biliyorum, yokluğunun ele gelmesi içimde bir yeri parçalıyor. 
Doğru dediğim her şey bileklerimden, yokluğun kuvvetiyle yakalıyor şimdi. Hiçbir yere sığamanın küçülttüğü yer burası. Biraz geç -belki kimine göre erken- anladım. Gözlerin aynam olduğunda ve geriye kalan tüm aynalar kırılıp yalan suretlerle tuz buz olduğunda.

Çıktığım tüm yolların biletleri kalbe kesildi ya, inkâr etmek işe yaramıyor. Aynı koordinatlarda nefes almamızı, alabilmemizi mümkün kılmıyor bir şeyler. Ben kılmıyorum. Ben. Kendimin kuyusu. 

Kalbimden düşen bin parçanın her birine bölünüp, her seferinde yeniden, biçimsiz bir şey olarak toplanıp ayaklanıyorum. Dün dayanamadığım her şey bugün başka bir şeye evriliyor, gölgeler yer değiştiriyor, uykuların üzeri dünden daha fazla örtülmüyor. Çıktığım her yolculuk, mecburi iniş ve bir türlü eve dönemeyişle sonuçlanıyor. Tarih beni her seferinde yeniden mağlup...

Söylediği bir şey çok doğruydu. Çok gerçekti; kendisine değil acısına ihtiyaç duymak. Ve yazarın dediği gibi; acısı  kendisinden daha görkemli belki de. Keşkesi çok.

Üzgünüm ve gözlerimi koyacak bir yerim yok.

Edilebiliyorsa...; af.
Gidilebiliyorsa...; yol.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder