20 Haziran 2017

canımın kuşları*


Biliyorum zor olacak. Biliyorum sokaklar daralacak, göğüs kafesime sıkışıp kalacak günler. Her kurduğum cümlenin ardından, bilincim tutunacak anılar bulup çıkaracak. Biliyorum, daha az konuşup daha çok uykusuz gece geçireceğim. Ama bir yandan da biliyorum; zaman yazlık, çiçekli bir elbise gibi okşayarak değecek yanıma yöreme, kendiliğinden ve kaygan. Sınırlarından kurtulacak düşünce ve kaygının ağırlığı altında ezilmeyecek yarın.

Sakınmasız olmak için. Sevgiden bağımsız, tutkuya hasret.
Yeni bir sayfanın boşluğundaki ağırlık bir yana, türlü türlü çizgiye, boyaya, sözcüğe açıklığındaki özgürlük. Biz'in önüne ben'i geçirmenin mahcubiyeti bir yerde geçecek, bir şekilde. İkiyi bir yapamıyor olmak da affına sığınacak. Ya da affedilmeyen bir hikâye daha eklenecek kişisel tarihimize.

Fallar kapatıyorum, planlar yapıyorum. Programa bindirilebilecek bir şey olmadığını bile bile haftadan gün seçiyorum. Hafife alır gibi, sanki her şey kolaylıkla olacakmış gibi konuşuyorum. Kimsesiz kalmanın ihtimal olmadığı bir yerden cümleler kuruyorum; hiç edinemediğim yüksek mi yüksek bir özgüvenle. Belki de gücüm, taşımayı istediğim, arzuladığım gücüm görünür olursa daha kararlı, daha dik olurum diye.. Belki olurum, belki de olamam. Belirsizlikten ürkmek mi gerekir, bilmiyorum ama bir şeye saplanıp kalmak korkutucu.

Hani "yüklerimle gelemem" dediğim yerdeki gibi; yüklerimle kalamam da bir yandan..
Kalbim alışık olduğu şeylere meyillenirken, var oluşumun zihni sızlıyor.
Bir masal aramıyorum. Belki yerleşikliğinden korkuyorum bir şeylerin. Kedim gibi. Özen gösteremeyeceğimi hissettiğim yerde gitmek istiyorum. 
Yok benim de bildiğim bir yer, sabit bekleyen bir adresim. Her sokağım çıkmaz oysa, göstermesem de öyle. Bilinmezi öğrenmeye kalkışacak bir sürü sorum, telâşımdan başka hiçbir şeyim yok. 

Sevdiğim yerlerde sevdiğim şeyleri yapmaktan vazgeçmek demek bu. Ama sen bu kadar olmamalısın. Belki derdim bu. Daha büyük bir şey olmalı. Nerede, nasıl, ne şekilde olursa olsun, olmaya and içmiş bir his. Ama bulamıyorum..

Kendi kendime mi yıktım kaleleri, yoksa gelen dalgayı, rüzgârı mı hissedip önce davrandım bilmiyorum. Dürüst olmadığımı hissetmenin yorgunluğunda eziliyorum sadece. Kendimden yorgunum, bu kadar çok sorum, kaygım, acabam olmasaydı..

Savaşamıyorum kendimle.
Şimdi değilse, ne zaman?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder