17 Kasım 2016

ev'e..



Geçen yıl bu zamanlar, ışıklı yapraklar, sıcak leblebiler, yağmurlu Kadıköy sokakları, uzun çok uzun yollar, ev ilanları, hiçbir kapıyı açmayan anahtarlar, nerede biteceği belirsiz günler oluk oluk akıyordu. Bir sonbaharı, sonbahar yapabilecek her şey vardı; gözümüzdeki yaş hariç değil.

Bu kadar kırgın bir mevsim perdesi bile özlenebiliyor. Parmak uçlarım kararmayı, utangaç akşamlar beklemediğim bir pamuk şekerle fotoğraflanmayı bekliyor. Hüzünlü filmler kuşağı, aramızdaki ipleri örmeyi... Bir kanepe, kenarında ilişilmeyi. Temiz havlular, sıcak çoraplar eşliğinde saçlarım kurutulmayı...
Geçen sonbahar öyle şefkatle sarıp sarmalanmıştı ki,  şimdi hava mevsim normallerinin üzerinde seyrederken bile sağıma soluma kar yağıyor. Oysa şimdi bir mahallem, mahalle dolusu kedim, kendime ait bir anahtarım, çay buharıyla kaplı bir mutfağım, yolunda bir işim, az buçuk da zamanım var.
Hiçbir şey kendini sabit tutamıyor.

Bu sonbaharı elimde bir biletle kapatacağım.
O biletle nereye gidip, ne arayıp bulacağız bilmiyorum. Bu, bir şeyleri düzeltmek için mi, yok etmek için mi...
Neyi, nereye taşıyacağımı kestirir miyim yolun sonunda ya da  yol kendini yürür mü, kapatır mı...
Ne olur, ne olmaz, nasıl bir belirsizlik, nasıl bir yerini yadırgayan sonbahar...

İçimde acıyan bir mevsim var.
Bu kadar yan yana, bu kadar yaprak yaprak kalmışken, parmak uçlarımızdan sıcak leblebi karası ne ara silindi,

           yetişemedim, tutamadım, kalamadım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder