3 Aralık 2015

ara-sız


Lunaparkın en ışıklı, en kalbi gıdıklayan, en kirpik öpen, en gökyüzü renginde, en tende kadife gezdiren yerindeyim. Yelkovan, 12 yaşındaki acizliğini unutturacak kadar heyecanlı. Tur üstüne tur bindiriyor. Hiç de hissettirmiyor. Acelesi ayrı namussuz, ağırkanlılığı ayrı. Dakika dakika patlıyorken tomurcuklar cıngıltılı sesler arasında, aniden sol dizim boşalıyor. Düştüğüm yer kesinlikle gökyüzü boyundan alçak değil. Yara yara açılan bir şey var sırtımı dayadığım bulutlarda. Dudaklarım kanıyor kelimelerden. Durağını asla bulamayan bir otobüs gibi, yolcu yolcu taşıyorum. Üç noktaya sarılı hiçbir yarım cümlem tamamlanmıyor bakışlarla. Oysa karşımdaki gözlerde  bir istilacılık seziyordum. Belki o da yerleşik göçebedir, renginin coğrafyasını yanlış görmüşümdür. 

Ne olduysa, olmadı. 

Şairane bir yerde ciğerlerin botanik bahçesiyken, ansızın beton, ansızın korna, ansızın gerçek.
Hiç yorulmayacak gibiyken, aniden bitmek.
Sahi; denizin bitmesi. Bir filmde diyor. İzlemedim. Daha. "Deniz bitti." Bitebilen su. Bak o da gerçek. Onun da rengini bilmiyorum. Işık ışık deri değiştiriyor. belki o da ormanları yanıltıyor. Bilmem ki. 

Biraz masal sokağından yerler tarif etti.  Koordinat istemedim, büyüsünde kalasım geldi. Güzel kalasım. Bilmemek niye öyle daha güzel hep? Gece güzel. Siyahın kokusu güzel. Karanlığın ateşböceği olmak güzel. Fazlası çok cüretkâr. Korkak mısın sen? Değildim eskiden. 
Kışta iğne yapraklı olasın niye, düşünmüyorsun. 

Her kar yorulur gibi bundan sonra. İlla ki üzerine bir çamur düşer gibi. Bir tarihti, kapın çalınmıştı, bir demet sarı çiçeğin yanında bir avuç, dudaklarını yatırmalık karla karşılaşıp, bir mevsim buzlukta saklamıştın duygusunu unutmamak için. Halbuki duygu unutulacak şey mi? Buna ihtimal vermek, kendinden düşmek değil de nedir? Kalbinin hakkını tek lokmada yiyen bir canavarsın bazen. 

Kar. Evet. Sakladığın kar, elinde sıcak ekmekle ortasına yatıp da kaldığın kar. Sonrası hep bozulacak gibi. Kalan orada kalmış gibi. Kar yorgun düşebilecekmiş gibi. Niye öylesin sen? Yazdan domates konserveleyen annelerin kızları.

Bırakamadığın bütün nefeslersin.  Bırakamadığın bütün nefesler, birer iğne olup tek tek oyuyor içini.  Görmezden geldiğin kan kurudukça, öle öle iğneleşiyor yaprakların. Oysa nergis olmak var mevsiminde. 


Bir tuhaf aralık.  Aralandığı kadarıyla yetinmiş gibisin kapının ardındaki yarım yamalak gördüğün şeyle. 

Öyle kötü büyüyorsun ki. Öyle sahici büyüyorsun ki.  Gün gelecek ve  asla affetmeyeceksin kendini. O zaman gelince..; buzluğunda kar, tarihinde sarı çiçekler, gitmek istediğin yerde o gamzeli kız, kışında yayılgan orman gözler ve cebinde bir çekip gidebilirlik olmayınca...
Olmayınca...

Olmayacak.

Kış geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder