22 Nisan 2015
sayıklamalar
Nefesimi kaçta bırakacağım. Kaçtan geriye saymaya başladım bu sonsuz sıkıcılıkta ayaklarımıza nasıl dolandığı muallak renkleri... Dün bir yerde bir kadın "En kötüsü de insan beklemekten vazgeçemiyor." dedi. Vazgeçmek. Bekleyişin tükenmesi. Hayatta neye dair, başka hangi hissimiz bu kadar deli kuvvetinde ve tükenmez bilmiyorum ama beklemek; nefesini bir ömürlük tutup beklemek, yaşamı konservelemek tuhaf... Hayal kırıklığı bilmeyen bir şey. Bilse de görmeyen. Belki bitişte varacağı yeri dahi yolda unuttuğun. Beklemek bir eylem. Beklemek bir durma biçimi. Beklemek bir pasif direniş. Sabır. Sessizce bir taşı oymak, yok etmek, yenisini yaratmak. Yüzyıllarca gözetlemek, sonucu olsun olmasın, bilmeden beklemek.
Aylardır iki saksı Afrika menekşesi başında kadife bir bekleyiş içindeyim. Beklemek değiştirir. Büyütür, geliştirir, değiştirir, azaltır, bazen öldürür, bazen yeniden doğurur. Çarpıntılı bir durağanlık ve gözyaşı boyu bir çaresizlik. Çaresizlik de ıslak bir şey işte, tuhaf. Bir bitiş rengi gelip bıraktı sanki içime tohumunu. Atmak istiyorum veya ikna etmek dönüşmesine. Ama tek başıma kuramadığım cümleler var. Sanki ardından hemen bir vazgeçiş sürükleyecek gibi. İkircikli bir duruma evrildiği anda uçurumun yolunu gösterecek gibi. Korkutuyor. Varlığından vazgeçebileceğini fısıldayıp duruyor. Varlığınla yokluğunun bir olması kırıcı. Olmasa keşke öyle. Kırgınlık çok ağlanası bir şey. Kimde durursa dursun öyle. Ne evrensel bir yas kıyafeti...
Beklemek aslında çok büyük bir elde ediş beklemiyor sonlanacağı yerde. Tek bir kelime. Ama doğru bir kelime. Tek bir bakış. Ama akan bir bakış. Tek bir dokunuş. Ama parmak uçlarındaki o sıcaklık. Minik ama yankılanan. Sahi. Bazen... Ne kadar susarsan sus. Ne kadar durdurursan durdur geceyi günde. Ne kadar tutarsan tut zaten sonsuzdaki nefesini. Olmuyor. Bazen olmuyor. Şimdi ne oluyor, onu da bilmiyorum. Bir hayat öylece durup beklerken, bir yaşayışın her anını beklerken, yaşatılmak için bir ışık beklerlen, sonsuz hareket ne görüyor kaldırımın karşısında? Bütün o hayata karışıklığın içinde durmuş bekleyen; kalbini yere düşürmemek için tek adım dahi atamayan o ete bürünmüş sureti görüyor mu. Görmeyi düşünüyor mu. İstiyor mu. Can çekiştiren bir haz. Paylaşılan bu. Durağanlığın içine sızan hareketle, hareketin kendisiyle paylaşılan bu. Belki de bir birleşmenin evreni yerinden oynatma gücünün de kaynağı bu. Hareket ve nefessizliğin birbirini içmesi. Ve o yutkunma anının sonsuzluğunda kalmak istemesi.
Beklemek.
Bazen kavurucu acı.
Bazen ölümcül güzel.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder