23 Mart 2015
biraz uyu..*
Güneşle uyandığımı sandım, yağmur dökülüyormuş. Hayatımda gördüğüm en güneş taşıyan yağmurdu. Uyanmak, uyuyabildiğin zaman anlamlı. Uyandığıma göre uyuyabilmişim. Ne zor bu..
Bir rüya parçasından mı, bir rüyaya mı, hâlâ kestiremiyorum.
"Biliyorsun, bir başdönmesi gibi sürüyor hayat..." Sürekli içimden bunu tekrar ediyorum. Çünkü başım dönüyor. Başım dönüyor ve hayat deli gibi dönüyor. Durmamacasına dönüyor her şey.
Öyle hazırlıksızım ki her şeye, ve öyle de hazırmışım ki kendime..
Bir sabaha, uykusuz bir sabaha başlıyorsun, ve içmediğin sigaraların molalarında bir yansımaya takılıyorsun bina kapısında. Takım elbiseli bir adam. Diğer çoğu adam gibi. Bir yerden ısırıyor kalbin. "Sus" diyorsun. Sonra sustuğuna yanıyorsun. Avazın çıktığı kadar bağırmanı söyleyen şeye sırtını dönmenin öfkesinden taşıyorsun. Kırmak istediğin o camlarda sadece bakışlarını süpürmenin güçsüzlüğünü içerliyorsun. Seni bir sahilde, bir yolda, bir hayatın en başında, bir aşkın tanımlanacağı ilk yerde öyle kırık, öyle bir başına, öyle güvensiz, öyle gülüşünü hiç sakınmadan bırakıp giden bir takım elbiseli adam için yok ettiğin suretine üzülüyorsun. Üzülme sıran geçeli çok oldu halbuki. Mevsimlere mevsim eklendi, aşklara aşklar, yaşlara yaşlar. Büyüdün. Bir çocuğu aldatmanın bedelini düşünmedin ama şimdi bir kadın olarak dönüp baktığında, çok çocuktun. "Be kızım" diye başladığın bütün cümlelerin öyle yankılanırken kalbinin boşluklarında, öyle bakarken evinin odalarına..
Terk edildiğin için terk ettiğin bir evin olduğunu anlaman kaç yıl..
Öyle çok yıl ki..
İsminden taşan sulara bakmamaya direnişin kaç şehir arayışı..
Kaç evlatlık verilme isteği başka toprağa.
Çalınan buydu.
Evini senden aldı. Seni evinde, seni evine gelerek..
Bak şimdi yine nasıl da gülüyor. Yine aynı umarsızlıkla. Bir cam parçasına dahi takılıyor takım elbiseli acımasızlığı.
Ama uyanabildin. Öyle güzel uyumuşsun ki. Öğretilmiş mi, öğrenilmiş mi, nasıl olduğunu bilmiyorum. Bazı uykular bir ömürlük. Hiç unutmuyorsun. Bazı güzellikler için attığın adımlar öyle güzel okşuyor ki bütün hücrelerini, öyle güzel öpülüyorsun ki gecenin sabaha koştuğu yerde..
Her şeyin başladığı ve bittiği ve yeniden kendini bambaşka başlattığı o yere inanmadan edemiyorsun.. Takım elbisesiz, kabussuz, yorgunluklarını sanki incecik tüyler gibi soyunup attığın, bilmediğin ama yerleşmekten kendini alamadığın, yayılgan; yayıldıkça dudaklarına yapışan, sonsuz bir gülümseme gibi sabahlar ediniyorsun..
Ve kırılıyor. Bitiyor "çok" dün. Öyle günsün ki o anda, her şeyi boş vermek farzın oluyor. Salınarak geçtiğin o koca caddenin yağmuruna karışıyorsun. Karıştıkça parçası olabildiğin manzaralara katılmanın coşkunluğu işliyor kanına. Gecesinden gündüzüne seni baştan yazan bir şeyler var hayatta. Ve bu bir baş dönmesi. Yaşadığın ne varsa, yaşamaktan yorulduğun ve yaşamamaktan ürktüğün.. Yaşamak olduğun saatler var. İçine çok yer eden bakışlar. İçine çok yer eden parmak uçları. Olmak istediğin yerde olduğunda kendini baştan yazan sözlükler var. İçi tıka basa ikiden bir olmaya çıkan sözcüklerle dolu.
İyi oluyorsun ama.. Şimdi, zamanında canını paramparça ettiği biri varken, ileriye adalet taşımak gibi şeylerle uğraşan o yansıma kırıntısına rağmen. Ondan kaçarken tutunduğun frekansların uyuyabilmene bir anlam biçmeyişine rağmen. Matematiğinden geçilmeyenlere rağmen. Hayatın vurgunundan, üçüncü şahıs eklerinden hâlâ sıyrılamamış o kocaman kalp atışına rağmen.
İyi olacaksın. İnandığın sokaklarda, inandığın masalları taşıyan, çok bahar dokunan, sesinden topladığın her nefesi çok derinine saklamak istediğin bir şeyler varken.. İyi olacaksın.
"Biliyorsun, bir başdönmesi gibi sürüyor hayat..."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder