Annemin gülümsemesinin yettiği zamanlar var. Ve annem bunun ne olduğunu bilemez. Bilemez çünkü uzun zamandır annesi ona gülümsemiyor. Gülümseyemiyor. Yokluk dediğimiz yerden gelen tebessümleri hangimiz görüyor?
Ben görünen bir yerden annemin dudak kıvrımlarını görmek ya da sesinde gülümserkenki o hafif gerginliği hissetmek istiyorum. Bazen şiddetle.
Birilerinin birilerini bu şekilde iyileştirdiği dünyada, hiçbir yara hafifletici tarafımın olmayışı yokluğa düşmeyişime anlam katmıyor.
Bazı günler çok güzel başlıyor.
Yarılanmadan soluyor.
Bunun insan dediğimiz yaratığın tutarsızlığıyla bir ilgisi yok.
Güzel başlayan günler, kimisinin gülümseyişine sebep olmadığınız için tam da güzel olamıyor.
Gün sol taraftan yeryüzüne düşüyor, kırılıyor.
Kimin dudak gerginliği yeniden güneşi hatırlatırsa, yeni gün o zaman.
26 Ağustos 2013
10 Ağustos 2013
"Gel, hiç üzülme..."
Aklımın kaldıklarıyla kalbime kalanları eşitleyemediğim bir zaman içinde tekerlek çevirip duruyorum. Çok zaman geçiyor. Çok uzun zaman geçiyor. Nerede durup, neyi beklediğimizi, ne için kelimeleri tükettiğimizi ya da sakındığımızı kestiremediğim bir yumak içinde yuvarlanıyorum.
İstanbul'u düşünüyorum sık sık.
Evi-mi daha çok.
Giderken başlangıç noktasındaydım. Hazırdım. Kalbimde o gücü her zerresiyle hissediyordum. O güce ulaşmam için değildi belki ama, doğduğum yerin son bir çalım görüntülü hayal kırıklığı bütünlüğü de etkili olmadı değil.
Denizden uzaklaşıp, bir yerlere deniz kokusu taşıyabileceğim inancıyla almıştım ilk biletimi.
Şimdi hesapları önüme defter defter açınca, hava boşlukları, dolu olan hücrelerimi sıkıştırıyor gibi.
Hâlâ tek çözümümün orada olduğunu düşünüyorum, ben zaten bir şey düşününce o yörüngeden çıkmam için epey sarsıntılı yollar gerekiyor.
Ev, ilk gününden beri kalbimle birbirine karışık. Zincirlenmekse, bu ömrü oraya bırakabilirim.
Bırakmak istiyorum ya da.
Elimde olsa bıraksam.
Bir yerle iç içe geçmek öyle zorken..
Özlediğim bir şehir var.
Sürekli gözümün önünde olsun, kokusunu unutmayayım, fotoğraflarımızı biriktireyim, arkamdaki manzarada illâ ki onun da mavisi olsun.
Bana hitap etmiş tek bir anısı, cümlesi, rengi olsun, yeter dediğim..
Bazen özlemek yetmiyor.
Yeteri kadar tutkulu bir şey değil ya da.
Bağlanma korkum şehir şehir yürüyor.
Eve olan hasretimle, başka bir şehre, gerilerde kalmış, beni heyecanlandıran, kalbimi kenarından yakalayıp da tutuşturan o şehre olan meylim de birbirine eşitlenmiyor.
Yadırgadığım o düşüncenin kıyısında bir duygu olarak buluyorum kendimi. Bana bahsettiğinin aynısı belki. Tanımların benzemesinden çekiniyorum belki. Utanıyorum sonra.
Sonra da kendimi onca güçlü hissettiğim bir zaman dilimi geçirebildiğim ve daha büyük bir tutkuya ulaşabildiğim için derhal başımı kaldırıyorum.
Orada yaşanabilecek şeylerin tükeneceğini kanıksamış olmalı ki soluğum, hep bir çekingenliğim var.
Kaybolursam, nasılsa benimle nefes alan bir yer değil, nasılsa kaldırımlardan toplamaz inançsızlığı.
Ev öyle değil.
Kalp atışımı hisseden bir şeyler arıyorum etrafımda.
O bulacağım renk bana sadece bir kez seslenmesin, soldukça da parladıkça da suya ihtiyacı olup, beni çağırsın istiyorum.
Bir defteri kapadığımın açık ara kanıtıydı başlangıcım.
Mutsuz olmadım.
Pişman olmadım.
Dönmek istemedim.
Fikrimi değiştirmedim.
Oranın uyanışına karışacağımı, gecesine katılacağımı biliyordum; öyle de oldu.
Şimdi uzakta bir özlemim yok değil, kendini hatırlatmaktan çekinmiyor.
Çekinmesin de.
Gitmesin.
Unutmaktan çok korkuyorum yollarımı.
Mavi Kuş* çalarsa, beni illâ ki anlayacaktır değil mi?
Geçmiş zaman eklerim anlamıştı, yine anlasa genişlettiğimiz dünlerde yuvarlanırken...
4 Ağustos 2013
Ağustosun gerçek anlamı
"Turgut beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin söz konusu olmadığı bir alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım..."
Tomris Uyar
3 Ağustos 2013
senden de önce
Suyun akıp da yolunu bulduğu, bulup da çağlayanlara, okyanuslara ulaştığı ya da hiç durmadığı o durum bütününde yaslanabileceğim tek şey o camgöbeği maviliğin illâ ki bir zamanda beni eve bırakacağına olan inancım.
400 Darbe çekileli elli dört sene oldu.
Bir yerlere varmanın bu kas ağrılarına dolaşık kalple ne kadar mümkün olduğunu bilmiyorum ama her uyanışta yiten bir şeyler var.
Çocuk olarak kalamamanın, yetişkinliğe yerleşememenin yersiz yurtsuzluğu tekletiyor nefesi.
Aslında iyi biliyorum.
Geç olacak.
Güç de olacak.
Ama olacak.
Rüyalara ısınamadığımdan içine almadıklarımın hepsiyle tek tek koşacağız o uçsuz bucaksız denize.
Ama içimde, ama dışımda.
Suyun durmadığına inananlarla buluşacağız bir vakit.
Şartsız, koşulsuz.
Sadece hayat bitiyor diye.
Sadece, bitmeden bir ev edinebilmek için.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)