10 Ağustos 2013

"Gel, hiç üzülme..."


Aklımın kaldıklarıyla kalbime kalanları eşitleyemediğim bir zaman içinde tekerlek çevirip duruyorum. Çok zaman geçiyor. Çok uzun zaman geçiyor. Nerede durup, neyi beklediğimizi, ne için kelimeleri tükettiğimizi ya da sakındığımızı kestiremediğim bir yumak içinde yuvarlanıyorum.

İstanbul'u düşünüyorum sık sık.

Evi-mi daha çok.

Giderken başlangıç noktasındaydım. Hazırdım. Kalbimde o gücü her zerresiyle hissediyordum. O güce ulaşmam için değildi belki ama, doğduğum yerin son bir çalım görüntülü hayal kırıklığı bütünlüğü de etkili olmadı değil. 

Denizden uzaklaşıp, bir yerlere deniz kokusu taşıyabileceğim inancıyla almıştım ilk biletimi.

Şimdi hesapları önüme defter defter açınca, hava boşlukları, dolu olan hücrelerimi sıkıştırıyor gibi. 

Hâlâ tek çözümümün orada olduğunu düşünüyorum, ben zaten bir şey düşününce o yörüngeden çıkmam için epey sarsıntılı yollar gerekiyor.

Ev, ilk gününden beri kalbimle birbirine karışık. Zincirlenmekse, bu ömrü oraya bırakabilirim.
Bırakmak istiyorum ya da. 
Elimde olsa bıraksam.
Bir yerle iç içe geçmek öyle zorken..

Özlediğim bir şehir var.

Sürekli gözümün önünde olsun, kokusunu unutmayayım, fotoğraflarımızı biriktireyim, arkamdaki manzarada illâ ki onun da mavisi olsun.
Bana hitap etmiş tek bir anısı, cümlesi, rengi olsun, yeter dediğim..

Bazen özlemek yetmiyor.  

Yeteri kadar tutkulu bir şey değil ya da.

Bağlanma korkum şehir şehir yürüyor.

Eve olan hasretimle, başka bir şehre, gerilerde kalmış, beni heyecanlandıran, kalbimi kenarından yakalayıp da tutuşturan o şehre olan meylim de birbirine eşitlenmiyor.

Yadırgadığım o düşüncenin kıyısında bir duygu olarak buluyorum kendimi. Bana bahsettiğinin aynısı belki. Tanımların benzemesinden çekiniyorum belki. Utanıyorum sonra.

Sonra da kendimi onca güçlü hissettiğim bir zaman dilimi geçirebildiğim ve daha büyük bir tutkuya ulaşabildiğim için derhal başımı kaldırıyorum.

Orada yaşanabilecek şeylerin tükeneceğini kanıksamış olmalı ki soluğum, hep bir çekingenliğim var.
Kaybolursam, nasılsa benimle nefes alan bir yer değil, nasılsa kaldırımlardan toplamaz inançsızlığı.

Ev öyle değil.

Kalp atışımı hisseden bir şeyler arıyorum etrafımda.

O bulacağım renk bana sadece bir kez seslenmesin, soldukça da parladıkça da suya ihtiyacı olup, beni çağırsın istiyorum. 

Bir defteri kapadığımın açık ara kanıtıydı başlangıcım.

Mutsuz olmadım.
Pişman olmadım.
Dönmek istemedim.
Fikrimi değiştirmedim.

Oranın uyanışına karışacağımı, gecesine katılacağımı biliyordum; öyle de oldu.

Şimdi uzakta bir özlemim yok değil, kendini hatırlatmaktan çekinmiyor.

Çekinmesin de.

Gitmesin.

Unutmaktan çok korkuyorum yollarımı.

Mavi Kuş* çalarsa, beni illâ ki anlayacaktır değil mi?

Geçmiş zaman eklerim anlamıştı, yine anlasa genişlettiğimiz dünlerde yuvarlanırken...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder