"Yanağıma koy bahçeni
beş parmaklı bahçeni
yanağıma koy
bir başka şehirde."
Sonsuz bir zaman geçiyor. Saymıyorum. Senin saymadığını da biliyorum içten içe.
Yaşamı bir bütüne tamamlayan anlar toplamına nüfuz eden bir şey var bu gelip giden, ama yerleşikliğine deprem uğramayan tarihsizlikte.
Kelimelerle çözmekte ustalaşamadığımız, ama mevsimlerine inandığımız toprağın gövdeye yürüyüşünden hoşlanıyoruz. Ayrı ayrı, birlikte, bir ben eksik, bir sen fazla, bir ben fazla, sen eksik olma.
Çünkü bana bahşettiğin bir sonrası var uykuların, ellerimin. Ağır ağır biçimlenen, ve sana sırladığım. Senden başkasının teklif edemeyeceği gizlilikte bir renk cümbüşüne davetiye. "Kimseye gösterilmeyecek" olan kapaklarda tozlanacak da olsa yalnızca senin bulabileceğin, ayırdına varabileceğin bir rengin bir tonundaki öpücük..
"Seni algılayışım aynı ya da ayrı yerlerde oluşumuza göre değişiyor. Yani, sen diye tanıdığım iki kişi var.
Benden uzakta olduğunda bile, benim için varsın. Varlığının bu şekli çok- biçimli: Sayısız imgeler, geçişler, anlamlar, bildiğimiz şeyler ve yerlerden oluşmakta, ama her şeyin altını çizen şeyse, her yere yayılmış yokluğun. Sanki sen bir mekâna dönüşmüşsün, hatların da ufuk olmuş. İşte o zaman bir ülkede yaşar gibi yaşıyorum içimde. Sen her yerdesin. Fakat bu ülkede seninle asla yüz yüze gelemiyorum.
Partir est mourir un peu."
*Alıntılar: John Berger
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder