Bazı şeylerin yalnızca rayihaları kalıyor geriden esen...
Zamanın, kurşun kalemi parmaklarının arasında ezip, bastırdıkça arka sayfaya iz bırakan hali bir ömrün kokularını kronolojik olarak sıralamaya yarıyor gibi..
Kış kokusunun genzimize doldurduğu beyazlık ve hafif kızarmış domateslere ayna tutan burunlarımızla,
Bir kez daha, sıfır olması umut edilen noktaya merhaba.
Yarın sayfaların sağ üst köşelerindeki, üçüncü noktadan sonrası değişecek; ve biz yine geçmişe saplı kalplerimizle 12'yi yaşatmaya devam ediyor olacağız. Bahara, kabullenişimiz çiçeklenecek, yeni sayıları eskitmeye girişeceğiz.
Eskittikçe mutluluğu artacak bir sene, en güzelidir.
Herkese ve tüm kuşlara sıcak ve mutlu zamanlar...
http://fizy.com/#s/124psd
30 Aralık 2012
22 Aralık 2012
21 Aralık 2012
12 Aralık 2012
11 Aralık 2012
a.a.
"Kışın insanın içine sıcak bir içecek gibi akıttığı tarçın ve mahcubiyette, mahlep ve içe kapanışta, süt ve yanık kokusunda, camın dışı ve pencerenin titreyişinde, arkadan kapıyı örtüp halıya basıştaki emniyette bir şeyler sezip bacağını kırıp oturma ve buzdan bir şeyler öğrenme hali vardır. Bu aralık ayı ile mart ortasına kadar devam eden dönem bir edeplenme ve hali ile bir olma zamanıdır."
9 Aralık 2012
uydusu..
Bu temmuz da bir o kadar aralıktı ya, şimdi birbirinin peşindeki telaşlı kuşların tüylerinden sızan gökyüzünün rengi koyulaşmış yine de.
Bazı zamanların kokusunun peşinde geçen satır aralıklarında sağ elimdeki kalem ısırıkları sızlıyor. Ellerimin ağrısını geçirmeyen yazlar, onları kızartıp pürüzlü kağıttan yollara çeviren kışlar, ve bahar herkese; ellere...
Uslanmayan bir su birikintisinin kenarında gökgürültüsünü dinlediğimiz ömür yatağında, genç ama ölmeye yaklaşan, yaşlı ama yeni baştan başlayan, başlamak arzusu olan..
Bu şehrin köpeklerinin gözlerinde buğulanan rüzgâr, sulanmayan keder, kuraklaşmayan tebessüm...
Evden haber var. Adresi yitmeyen, esnafı değiştikçe, insanı sokağa indirmeyen ev..
Birkaç yaşımdayken her hafta sonu gittiğimiz çocuk parkı yok ya, ya da ilklerin acemiliğiyle ada- parseline takılmadığımız yerler yönler hatıralar...
Temkin ne yaşlı bir kelime...
Bazen kırmızı bir pijama altıyla sokağa çıkmaya çekinecek kadar yorgunum ya, en çok ona kırgınım..
Bazı zamanların kokusunun peşinde geçen satır aralıklarında sağ elimdeki kalem ısırıkları sızlıyor. Ellerimin ağrısını geçirmeyen yazlar, onları kızartıp pürüzlü kağıttan yollara çeviren kışlar, ve bahar herkese; ellere...
Uslanmayan bir su birikintisinin kenarında gökgürültüsünü dinlediğimiz ömür yatağında, genç ama ölmeye yaklaşan, yaşlı ama yeni baştan başlayan, başlamak arzusu olan..
Bu şehrin köpeklerinin gözlerinde buğulanan rüzgâr, sulanmayan keder, kuraklaşmayan tebessüm...
Evden haber var. Adresi yitmeyen, esnafı değiştikçe, insanı sokağa indirmeyen ev..
Birkaç yaşımdayken her hafta sonu gittiğimiz çocuk parkı yok ya, ya da ilklerin acemiliğiyle ada- parseline takılmadığımız yerler yönler hatıralar...
Temkin ne yaşlı bir kelime...
Bazen kırmızı bir pijama altıyla sokağa çıkmaya çekinecek kadar yorgunum ya, en çok ona kırgınım..
5 Aralık 2012
*
En canınızdan bezip "Benden bu kadar," dediğiniz anlarda, bir oyunbozan çıkar ortaya. Kendinizi yok etmeyi, en azından yok saymayı düşündüğünüz bir anda, birisi bir kahve ısmarlayıverir; ve bir kahveye fit olup, yaşama devam etmeye karar verirsiniz. Değişen bir şey yoktur tabii - ve bu kimse yeni biri de değildir. Bu, iyiniyetli olduğu sanılan, o anda yaptığının farkında olmayan insanlar yüzünden yüzlerce intihar önlenir; yüzlerce kopuk yaşam, çürük de olsa yaşamınızın rengine uymayan renkte iplikle dikilir. Önüne bakıp da renk farkını gören, daha fazla dayanamaz; ama nasılsa bu pek rastlanan bir şey değildir.
Çünkü insan kendisi için yaşamıyor; yığınlar için yaşadığını sanan, hiç yaşamıyor - geriye, bir iğne iplikle peşinizden koşturan birkaç kişi kalabiliyor ancak. Ve tüm uğraşılar, yaratılmaya çalışılan şeyler, öğrenilen sözler, başka kimseler tarafından beğenilmek bile, bu birkaç iplikçi için. İplikçisi (cep tiyatrosu) olmayanlar da var tabii; ama onların dikiş tutacak bir yanları da yoktur.
Ve yaptığım hiçbir şey benim seçimim değil: "Aydede" diye şiir okuyan bir babam vardı - yürüyebilmem bile mucize. Dudaklarım küstah; uyumlu olsun diye böyle konuşmak zorundayım. Gözlerim annemin (hem de onun) ; ona da kim bilir kimden kaldı.
Ve bu yaşa geldim, öğrendiğim tek şey, kahve ile şekerin bir arada olamayacağıdır.
Şule Gürbüz- Kambur
Çünkü insan kendisi için yaşamıyor; yığınlar için yaşadığını sanan, hiç yaşamıyor - geriye, bir iğne iplikle peşinizden koşturan birkaç kişi kalabiliyor ancak. Ve tüm uğraşılar, yaratılmaya çalışılan şeyler, öğrenilen sözler, başka kimseler tarafından beğenilmek bile, bu birkaç iplikçi için. İplikçisi (cep tiyatrosu) olmayanlar da var tabii; ama onların dikiş tutacak bir yanları da yoktur.
Ve yaptığım hiçbir şey benim seçimim değil: "Aydede" diye şiir okuyan bir babam vardı - yürüyebilmem bile mucize. Dudaklarım küstah; uyumlu olsun diye böyle konuşmak zorundayım. Gözlerim annemin (hem de onun) ; ona da kim bilir kimden kaldı.
Ve bu yaşa geldim, öğrendiğim tek şey, kahve ile şekerin bir arada olamayacağıdır.
Şule Gürbüz- Kambur
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)