Zamanın akışkanlığına kafa tutan rüyalarda boğuluyorum. Sık rüya görmem oysa. Geceye iğne batıran, uykusuzluğu sonsuza çeken, zihnimi acıtan kareler.. Her sabah, bir öncekinden daha yorgun bir güne günaydın.
Mayısın başlangıcı ve bitişi arasındaki o koskocaman baharı aranıyorum, gören yok. Herkesin vurdumduymaz bir başınalığında neyin cevabını arıyorsam..
Bir ayda üç şehri yan yana dizince masal olurdu bizim oyunumuz ya, bu sefer deprem oldu. Hepsinin sokakları birbirine kesişti, sokakların sesleri çarpıştı, sarsıldı bahar. Şimdi ne olacak.
Üstlenmem gereken suçlardan yalnızca üç şehirde sabıkalı değilim oysa, sırf vicdanımın ihbar ettiği iki yer daha var. Yurtdışına çok yazıyor, belki müebbet..
Bu mayıs çok mu kasım? Gökyüzü saçmıyor altın tozlarıyla morunu, hep koyu, hep petrol rengi.. Gözetlendiğini hissettiriyor. Kim bilir, belki de Tanrı'nın panopticonudur. Kork diye kendi sancından, canının güncesine günah başlığında yaz diye.. Ama kim bilir.. Kimin bildiğinin de bir önemi yok, sen bilmedikçe, bana söylemedikçe, mayıs gelmedikçe, gürültüler temize çekilmedikçe..
Her gün dua ediyor bilmediğim bir dilde. Kendisinin de bilmediği bir dilde. Sabah kahvesi kadar ritüelleşmiş bir şey bu. Ben sözcüklerinin kokusunu bir şeye benzetemediğimiz bu dille, neye yakaracağımıza anlam veremiyorum. Ya da şükran duyacağımıza. Kahve içiyorum. Cama nakarat gibi vuran* yağmura bakıyorum. Ve dudaklarımı, sevdiğim bir adamın kutsal şarkılarına bırakıyorum. Emir gibi sadığım onun söylediklerine.
Tanrı belki de şarkıcı kılığına giriyordur. Öyleyse şayet, yine erkek oluşunu kınıyorum. Feministlikten değil bu kez, giyinmeyi ve soyunmayı böyle mucizevi bir şekilde gerçekleştiren mevsimlerde kadın kokusu duymaktan.
Aşk olsun demek istiyorum ona, aşk olsun. Duyacak muhatap bulamıyorum.
İyisi mi biz yine şarkıcı kılığında...
Her daim hoşumuza giden müzikler çalmasada, ve duymak istediğimiz güfteler hiç yazılmasada Tanrı hep şarkıcı kılığında..
YanıtlaSilSevgiler..