12 Haziran 2010

sen, düş(me) çocuk.


"..Gene de... Keşke yan yana gelebilseydik. Aynı gecede, aynı kanda, aynı çığlıkta... Belki harfleri birleştirebilir, olup biteni dile getirebilirdik. Labirenti, labirentin bomboş, deşilmiş yüreğini ve orada, bulanık bir aynada beliren meleği... Anlatabilir ve anlatarak gerçek kılabilirdik. Gerçek ve ölümsüz. Darmadağınık imgelerini bir araya toparlayabilir, şu senden bu benden diyerek ete kemiğe büründürebilirdik. Yarıda kesilen öyküsünü, kendimizinkinden birer cümleyle tamamlayabilir, onu kurtarabilirdik. Birer tutam saç, kocaman bir gece gülüşü, kolayca yaralanan birer gövdeydi her birimizden. Ağırlaşmışçasına öne devrilen bir baş. Mırıldanan bir şarkı, çiçeklenen bir anı, birkaç damla yağmur, hep uzak gökyüzü... Bir avuç dolusu yıldızlı boşluk, susulmuş hikâye. Ona yeni bir sözcük, bir isim, kendiliğinden kanatlanan bir yazgı bulabilirdik. Bambaşka bir son, yepyeni başlangıçlar... Onda en sessiz çığlıklarımız yankılanabilir, en görkemli ezgimize bürünebilirdik. İnsanların kurulu dünyasını kayalıklara doğru çağıran sirenlerin ezgisine... Belki de yapamazdık. Çoktan yitirdiğimiz her şeydi o belki de, ta kendisi olduğumuz uçurumda, belki en baştan her şeyi yitirmiştik..."

Aslı Erdoğan

2 yorum:

  1. Bugün bir Aslı Erdoğan kitabı aldım... Güzel bir tesadüf. Güzel kelimeler, hayat da güzel olsun..

    YanıtlaSil
  2. İmgeleri öpen kelimelerini seviyorum. Sevenler olduğunu görmek de çok güzel. Tesadüfler de çok güzel. Hayat da güzel olmalı o zaman...

    YanıtlaSil