2 Haziran 2010

sana geldim, artık gidebiliriz.


Sevdiğim boyalarla resim yapmam için bana boya aşıran bir çocuk vardı. Ve kahvaltıda yemek istemediğim salamı masanın altından alan bir kız çocuğu. Sonra beni güzel bir latin kadınına benzeten bir esmer çocuk. O benimle hep resim yapardı. Ve sürekli şeker yerdi. Şimdi denizci oldu. Sonra her gün benimle okula gelen başka bir çocuk tanıdım. O bana kırk beş dakikalık okul yolunda yazılar yazardı. Sonra onun en yakın arkadaşı benim kollarımı açtığım çizgiler, şifreler koyduğum sessiz duygular oldu. O bana hep rüyalarını anlatırdı. Ben rüya göremediğim için her sabah gelip rüyalarını ikiye böler benimle paylaşırdı. Benimle yıllar boyu hiç sıkılmadan Sting dinledi. O beni kendinden koruyan çocuktu. Mimar olmasına çok az kaldı. Bir kız tanıdım sonra bana verdiği ismi hiç sevmediğim. Zaman geçtikçe, duygularını sevdim insanların, onun verdiği ismi de, kalbini de. Başka bir gün bir çocuk geldi. Her akşamüstü Neruda şiirleri okurdu. "Niobe'sin" derdi. O zamanlar hayatı karmaşıktı. Daha çok, zor. Bana telefon edebildiği tek yer dava arası, mahkeme tuvaletleriydi. Bilirdim, belki sadece ismimi severdi. Bir yaz günü unuttum her şeyi, bir çocuk tanıdım, sanki ilk onu tanımışım gibi. İlk onu tanımıştım. Hayattı. Ondan hiç geçemedim; bir bahar sonrasına kadar. O beni severdi. Bir o severdi, bir gün sevmediğini söylerken bile...O başkalarını severken bile.., ben onu severdim. İleride avukat olacak. Sonra okuyan çocuklar tanıdım, pencereleri açıp dünyaya parmak uçlarıyla dokunan. Şiir seven çocuklar, müziği daha çok. Renkleri sevmeyenlere inat mevsim mevsim renk sevenleri. Sessizliğin aramıza rüya duvarları ördüğü ve denizin sesiyle, kokusuyla, varlığına inanan. Uzakları seven, şehirlerin elmacık kemiklerine dokunan çocuklar. İki kadehle hayatı öpen, kayboluşlara mısralar diken. Hayalleri olan çocuklar. Uykusuz gecelerin iliğinde baharı bekleyen çocuklar. Notalarını ilmek ilmek işledikleri şarkıları vardı, meydanlarda söylenecek. Günler geçti, aylar, en çok mevsimler... Büyüdüğümüz şehirler küstü bazılarımıza, yitirdik aşklarımızı, hiç istemediğimiz sokaklara kendimizi sevdirmeye çalıştık, bileklerimizdeki ağrı kalplerimizdeki sızı oldu, yorulduğumuz geceler, aynı göğün altındaki sabahlara uyandık. Geçti renkler, değişti rüzgârların yönü. Kelimeleriyle ve sessizliğinde kıyılarımızın, en çok ve sadece düşlerimizi anlattık. Büyümedik, büyüyemedik. Kanatlarımız bulutlara çarptıkça, gitmek istiyoruz şimdi. Uzağa. En yakınımızdaki en uzağa. En uzaktaki en yakınımıza. Birbirimize... Yol almak birbirimizin yaralarına, düşlerimizi öperek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder