2 Mayıs 2009

pas...

Yara…değil.. ben… sarsıldım.
O her başımı kaldırışında vuran….
Her seferinde elini uzattı. Buradan gitmelisin dedi. Korunacaktım…
Ama ;O… vurdu. Her seferinde elini tuttum. Ağlamak değil, sızı… yara değil, düşmek. .. kan değil, söz….
Ruhuma bir ağıt… yakarış…

(Çığlık çığlığa öldüm, biliyor muydun?Bildin..Oydu.. sen talan..ben yitik..)

Neden sen diye ağladım… ürkekliğime gülmüştü önce. Nefret ettim,canı yanmadı. Canı yoktu..
O ‘yok’ bir izdi… adı… adını söylemedim. Biliyordum…mavi değildi, pas rengiydi.
Köpükleri yoktu, bataklık sazları yetişmişti kıyılarında. Tuzsuzdu… Tadı acı mide suyu verdi ağzımdan içeri.
Bak nasıl kirlendim. Tenime dokunmadan, içimdeki çocuğun gözleri önünde içimdeki kadına tecavüz etti.
Böyle korudu… o yüzlerden. Kara deliklerden..
Çok ürkerdim…
Kollarımı sarıp dururdum. Ağır makyajlarla, kollarına aldıkları kadınları anlattı her biri.
Gözlerinde avuçlarıyla bileklerini incittikleri kızların resimleri…
Sen de alacaktın beni… O kahverengi çamuruna uzanmışken, iki elimi yaslayıp kilitleyecektin,sıkıca bastırıp başımın iki yanında…ellerim… Damarıma geçecekti dişlerin…Avuçların bileklerimi ezerken…sen üzerimde, o sözünü arayacaktım..
“…çiğnenmemiş ezgiler, dokunulmamış şarkılar… aklımın bir köşesindeki uygarlığı yaşatıyorsun..sen saf maddem..”
Affet dedin.. oysa ben küçücüktüm.
Vurdun, sığınmayım diye.
Çık git demiştin. Vitrin buğunda saçlarım üşüyorken. ..
“Git, ne olur, burası sana göre değil…”
Senden kirlendim, büyücülerden beni korurken.
Oysa yeni temizlemiştim kanımı.
Nefretime de inanmadın, aşkıma da.. ikisi de yoktu.
......


“Biliyorum bu son vuruşundu..o parçayı sökebilir misin üstünden? Kalıntılara razıyım…
Bir gün arın…öyle gel.bu yeter.
Son vuruşundu benim olana kadar en azından…
Nefesimiz yok, dudaklarımız aralık kalmış. Yeni bir sözcük bul,senin olmadan.
Gece kıvrılıyor, o güne uzuyor..
O gün bana değebilir misin?
Çığlık gibi ve bir put kadar sessiz.. devinimsiz…
Sadece değebilir miyiz?
Savaş meydanımızda…
Çıplak…”

İşte bu sözlerle kaldım koridor tarafında… ve bu sefer ölebilmeyi istedim o ani frende…
“yalan söyleyemem” dedi…
Her bir tekerlek dönüşünde çevirdi sayfaları…okudu bi zamanlar bana vermediği üst raflardaki kitapları… bir çocukluk kadar ağladığım gece her kelimesinde parçalara ayırdı midemi…
Ruhum, sözlerim, nefretim bile kirlendi…
Gözleri oyulmuş siyah güvercin… içinden çıktım süzülerek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder