1 Mayıs 2009

mavi.

Bugün hiç durmaksızın seni düşündüm. Dün hep seni düşünmüştüm. Evvelsi gün dakikaların aralarında bile sen vardın.
Beni duyma diye, dudaklarımı bile birbirine kenetleyip, öyle konuştum. Fısıltım değil, çığlığım ol diye yalvarırken, o bile olamadın.
Daha mayısa girmemiştik, önce sen salladın bıçağı sonra ben 'kırmızı' seversin diye, kanımla boğdum seni. daha mayıs gelmemişti, nisanın bir gününde ikiden tek olmuştuk, ötekinde iki bile olmayı beceremedik.
Kırık bir hikâye bu.
Limon ağaçlarının gölgesinde, kulağımdan deniz taşarken, ellerinden saçlarıma, masalların kokusu sinsin diye beklerdim. Gökyüzü mecalsizliğime yorgan olduğunda, yıldızlardan dökülüp öpüş olan sevgileri beklerdim.
Aynı şehri koklayıp, aynı anda başka şehirde olmayı düşlediğimiz saatlerin gizli buluşmalarında, şahit olduğumuzu bilirdim.
Bugün körfez durgun. Deniz yükselmedi, belediye otobüsleri aşıkları, yaşlıları, dershanelere koşan gençleri taşıdı. İzmir suskundu, hayaller öksüz. Adını bilemediğim maviliklerde kendimi bulamadım, mavi yine mavi oldu sende, bu kez denizsiz. Ve bulantı yaratan...
Yağmurda çok ıslandım sonra gelip ıslak oturdum. Her üç dakikada bir yanımda oluşunun hayalini kurup, ağlayana kadar güldüm. Başımda liman kentlerinin gürültüsü gibi dudaklarından dökülenler volta atıyor... Sineklere bile kızamıyorum artık.
Soğuktu, yarım yamalak kotum ıslak ve mavi, uyudum. Düş kâbus oldu, yine gelmedin.
Süpermen sevmiyorum diye, hayatımdaki bütün adamları; seni, katletmeye kalktım, ben yöntem düşünürken, sen kendi kanımı çoktan değdirdin avuçlarıma. Öldürme, öl...
Neşeli bir şarkının ağlayan sözlerine layık olduğumu öğrendiğimde, aldatılmanın acısı daha taşınmaz oldu.
Sanki yukardaki kafa buluyor benimle. Bakıyorum bakıyorum sokaklar bile yok ki artık, iskeleyi göreyim. Kalbim buruşuk bir kağıt parçası gibi... Serde ne var dönüp de önünde eğilesi...
Dudağıma değen her sıvı canımı yakıyor. Dört gecedir uykum çalınıyor, bu sefer hırsızlar değil, gerçekler... Buz gibiyim desem de kendi kendimi eritiyorum ağrılı ateşimde.
Tenimin gözyaşları dökülmesin çarşafa, belki adın adın silinir... Silinir kesin... Üç yılda da durmadan silindi sanki.
Peki senin çarşafın da deniz mi kokuyor, yalan mı?
Harcanmışlık...
Yoksun... Elinde kalem, dünyayı kurtarıyorsun. Kanun 331: öldür!...
Rüzgârlar yalıyor şehri, bir sen kurtarıyorsun kendini...
Söz verirken hiç mi acıtmaz kırmızı mercanlara teslim ametist içini?!...
Kıymetsizim.
Ve artık maviliği olamıyorum denizlerin...
Ya da belki denizsiz bir maviyim, seni tiksindiren türden...
Yolsuz mavi,
kanamaya bile gücü yetmeyen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder