12 Mayıs 2009

gül.sün.

Kitabını elime aldım. Avuçlarımdan, kulağının arkasına iliştirilmiş zambak çiyleri aktı.

Pembe uykulardan, turunç varlığını seçtim. Gölgelerin suyuma yansımıştı, dalgalarıma tutunamayan maviliklerim, senin maviliğine sarktı.

Yosun dibi inançlarım, küflü yığınlar halinde hazır ola duruyor, gece kapımda öle yazarken.

Zorba sevinçlerle yap- boz ömrümden fazlalıklar akmıyor. Kelimesiz şiirler nefes nefese, birbirinin üzerini örterken, kanımda dolanan boşluklu havada suretin kan ter içinde uykuları cesetlere bölüyor.

Süt mermere saçılan bir avuç nar tanesinde, sürtük bir heyecan, lavanta kokulu gömlek manşetlerinden kopan… Karanfilsiz ölümler gibi şimdi, savurgan şuhluğum. Kırmızıdan bozma bir- iki ten imzası… Kasıklarımda kabaran, hasret kadınlığım…

Şimdi garlardan trenler kalkmıyor. Yeşermeyen mayıslar, yutkunamadığım lokmaların ezici varlığı gibi gerdanıma çarpıyor. Elmacık kemiklerime yapışık iki damla yaş, göz cinayeti.

Işıksız caddelere bıraktığım otrişlerden kopan fuşya tüyler, düşsüzlere avuç açıyor. Karnımda burulan bir buruşuk mektup gibi vaat etmediğin gül bahçeleri.

Kırık tırnaklarımın çizdiği yanaklarıma oturan kan, soyulmuş ojelerimin kalıntısı. Portakal çiçeklerinin bekleyişte olduğu mevsimlerde kar yağdırdım telli duvaklı düğün alaylarına. Harcanmış yeşil ışıltılı göz kalemim ve avucunun tersiyle dağıtılmış kızıl ruj… Şeftalisi çürüyen yanaklarım, çizik…

Poyrazlar döndürmüyor midemdeki rüzgârgülünü, bulantım geçmişe çekilemeyen sünger sarısından…

Perdeler açılmıyor ve sahne alamıyorum, banka kuyruğu gibi tıka basa düş satın alan insan yığınları önünde.

Düşlerini satıp fahişe olmuş bir sarmaşığım şimdi.

Yeşerikliğim, zehrimi kanıma akıtıyor. Dişlerinin inci minesinden masumiyet dökülmüyor gülüşlerinde, acıdan ötesi yalan.

Soluksuz inen akşam, esaretini şırıngalıyor göz kapaklarına. Seyrelttiğin kirpiklerin kapatmıyor günahlarını…

Baldan akik dökülüyor, mavisi çalınmış deniz gözlerine. Tenin denizsiz, tuzlu… Dudakların söylemiyor şarkısını derinlerin… İzsiz deniz… Zamansız cinayet…

Düşeyazıyorum sana varan uçurumlardan.

Keskin kağıtlar kesmiyor artık, kalem tutan parmaklarımı. Taze biçilmiş çimen kokusu taşıyor artık manşetlerinden… Yârin, unutulmamış toprak şimdi…

Kaldırım kenarlarında unutulmuş izmaritler ve yıldızlara varamadan satılan düşler, hesap veremeyen ve sadece iz halinde kalan öpüşler şimdi toplamım.

Ben hesabımı, istiridyede doğan inci olmadan verdim, sıramı kirli yeşil ampullerin boğuk gölgelerinde savdım.

Düşlerimi sattım, bozukluklar yetmedi, yolarlı aşıp da varamadım.

Yazdım, kavruldum, kül oldum.

Sen de satın aldığın düşlerimle oldun sandın.

Hiçtin, varlığının gölgesinde cesedin bulundu, üçüncü sayfa bile olamadın. İsminden utanıp baş harflerinin ardında yok olmaya bile varamadın. Nokta. D.M.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder