25 Ocak 2008
Söz Ver
şimdi yerim yok aldanmaya , bir hayat sıradanı kalbim
bana bitmeyen bir tek şey söyle , söyle sonsuza inanayım
bana nasıl seveceğimi anlat , aşk karlı yokuş yorulmayalım
söz ver , durma öyle bana söz ver , bakışına kanmam artık , söz ver
çok zor soru değil bu , hadi çöz ver , birlikte ölecek miyiz ?
inanırdım duyduğum her söze , bir zamanlar saflık vardı
şimdi yerim yok aldanmaya , bir hayat sıradanı kalbim
hadi beni biraz heyecanlandır , yüzüm gülmüyor çoktandır
ben kaybetmekten çok korkarım , tüm alışkanlıklar çocukluktandır
geleceksin belki çok seveceksin
zamanı gelince gideceksin
bir keşkeye daha yer yok kalbimde
birlikte ölecek miyiz ?
söz ver , durma öyle bana söz ver , bakışına kanmam artık , söz ver çok zor soru değil bu , hadi çöz ver , birlikte ölecek miyiz ?
Es esta tu "Rosalinda" que solo quiere tus besos :) ...
Bugün nerdeyse 6 senenin ardından, yine yeni yeniden... Denizleri aşmak için Deniz'den bir parça aşırsın istedim, İzmir'e nazır... Bitecek bu "yorgunluk, kırgınlık" içimizdeki solmaya yüz tutan güller yeniden yeniden yeniden... İnanmasak da, umudu yük gemilerine bindirip yollasak da, bitecek bir gün.. Hem onunki hem benimki..Ama suda ama karada... Geçmişten bir sandık dolusu gözyaşı ve kahkaha buruk da olsa, ve sadece bir sarılış 6 seneye bedel...
**içimde sızısı kaldı... çok derin bir yara halinde...
20 Ocak 2008
Ay Zeytin Gece
Kamçılı karanlıktı geldin üstüme
Bütün masalları dolaştın
Ay zeytin gece
Ay vurmuştu alnına
Perçemlerin Tokat akıtması
Yorgundu atılmış yılan derisi
Değiştirilmiş güvercin gömleği tende
Nereye gidiyorsun, dedim
Zeytinlerin arasından
Siste silinip giderken yollar
Aydı zeytindi geceydi
Korkmadım bağırdım ardından
Aydaki zeytindeki gecedeki delikanlı
Nereye böyle
Aldı rüzgar sesimi duyurmadı
Vurdu geçti durduğum yeri
Gümüşünü silkeledi yüzüme
Atının kanatları
Ben öldüm, ölüm bulunamadı
Kamçılı bir karanlıktı
Hikayemin gecesini durdum de
Kimse çıkamadı dışarı
Ay kaldı zeytin kaldı gece kaldı
Sis kaldı yollar kaldı
Karanlıktı
Murathan Mungan
14 Ocak 2008
...deniz olacaksın oğlum/ bulutuyla gemisiyle/ balığıyla yosunuyla...(N.Hikmet)
8 Ocak 2008
Bugün 10 yıl oldu ve peşinden bir renk daha kayalı 1 ay... Hayat tüm yenilgilerimi bugüne koydu... 8 ocak, 8 aralık...
Söylesene onu da görüyor musun cennetten... Hala söylüyor mu "seni çok seviyorum kuzucuk.." diye? Kazıdığım kelimelerime dönüp de bakıyor mu? İzmir ona da dar geliyor mu?
Nerdesiniz nerde? Neden yanımda değilsiniz?! O kadar kuytuda o kadar karanlıktayım ki.. Nolur gelip çıkarın o kara bulutları, atın güneşin arkasına arkasına...
Özledim seni... Seni de...
Özledim seni anane... 10 senedir bıkmadan usanmadan şarkılarını dudaklarıma yapıştırdım, renklerini yüreğime... 10 senedir sensizliğin boş bomboş sandıklarında soldum... Daha bana gelinliğimi dikecektin... Özledim seni...
Ve seni Omayra, seni, en derinimle, içime işleye işleye özledim seni...
**"Yokluğun(uz) cehennemin öbür adı"...
**Ahmed Arif
1 Ocak 2008
Bu sana son veda… Yorgun bir düşün yanmış ampüllerinin işlevsiz duylarında bir duydık. Varamadığımız aydınlıklarda gelincik bahçeleri gönlümün dağlarını kaplar gibi… Ağız değmemiş sularda arınma arzusu, zamanı kamçılarken içimdeki küçük mum hala yanıyordu. Sevdama bağdaş kurmuş gamın ağırlığıyla, akrebin vazgeçilmez bir tutkuyla yelkovanı yakalama çabasını izliyordum. Günlerden Çarşamba vakitlerden seherdi. Bulutlu bir haz, tatminsiz bir özlem ve çanların uğultusunda bir ikilem… Kalmak ya da gitmek… Yorgun gecenin kavuştuğu buruk günün ilk ışıkları yapraklara vurmadan, yaprakların nefesinde çiy taneleri… Yağmur sonrası gökkuşağının vurgun yemiş renklerinin saklambacında, küçük bir kız çocuğu Newton harelerine gözünü yapıştırmış. Dumansız kışlardan miras kar kokusunda hissiz soğuğun imzası, imzada enkaz, enkazda kırılmış oyuncaklar… Beklenecek sabrın kalmadığı nutukların geçimsiz saatlerinde karalamaya mecbur avuçlar, karalamayı can tükenmesiyle öğrenirken… Kızıl çehreli kadehlerden dökülen kanda, duvar. Ördüğün duvarlardan sızan ışıkta zorunlu bir olgunluk şimdi zaman. Sarı yazlardan kalma koyu akşamsefalarının susamışlığı… Benden sana, senden sana ulaşan bir yolculuk… Tenimden dökülen nar çiçeği baharları noktalayan cümlelerin keskinliğinde vuruldum. Vurdun… Çığlığıma soluğum yetmedi. Kıydılar… Cenazenin yanına düğün kurdular… Seher doldu bağrıma.. Sen güldün, ben öldüm…