26 Mart 2007

Sessiz Eller


Ben hala ölürüm plastik çiçekli gizli bahçemde
Sessizlikten kaçar, sığınırım yorgunluğun koynuna

Apansız uyanır düşlerin tek güzel yerinde
Ararım tadını eve dönmenin
Yolunu bilmenin

Kimin bu sessiz eller
Mor halkalı yaralı gözler
KIYILARIMA VURAN SEN MİSİN?

Kimin bu kör gözler
Bu varışsız yalan sözler
ADIMI UNUTAN SEN MİSİN?

Ben hala ararım
Bilinmeyenin ulaşılmaz balını
Kaçarım kalabalıktan, yalnızlıktan
Dostumuz ölümden

20 Mart 2007


“Yüzünde yaşam izleri vardı/ Sevdim onu görünce birden/Eski bir şarkıyı söylüyordu/As tears go by…” Vurgun yedim kendi sularımda. Değdiğinde, goncalar açan dallarım bahara bebeksiz girdi. Dalları kiraz basmasına yakın, sustu fısıltısı rüzgârın, tanımsız bir beklemeye girdi garlardaki lokomotifler. Bir yankı halinde şimdi renklerin, çarpar tenime, geri döner, usuldan bir yeşildir içimde ovalarım, ılıktan akar kilidini kaybettiğim sular… İsmime mühürlü efsanelerin olasılıksız kahramanlarına kötücül zakkumlar iliştirmişler. Amforalara saklı maneviyatımda saklanan çılgın bir renk cümbüşünü bastırmaya çalışan beyazların ardında tanımamak, anımsamamak istediğim isimler ve bunu engelleyemeyen bir imkansızlık. Sevmiştim, çok sevmiştim, renklerine inandığım bir coğrafyanın kıvrımlarında otururken. Saçlarıma iliştirdiğinde kan güllerini, kızılına kızıl katmıştı damarlarımdan akıp gidenin… İşte o an, “sus dedim ama olmadı/ kalbimden ismin geçti/ kimseler duymadı/ çiçeklerin kokusu/ dalgaların şarkısı/ rüzgârın fısıltısı/ bir sana bir de bana…”… Bekledim, sıkıntımı örterek, bekledim, silüetleri renklendirme çabasında, saatlere mühürlenmeden, damgalamadan üzüntülerimi bekleyişime, bekledim. Dakikalar asır oldu. Soru işaretlerindeki önyargıları silmek istedim ve bekledim. Yüzümden akan yağmur damlaları durmadı, ‘nakarat gibi’, ‘nakarat gibi’… İç yakıcı bir şerbet oldu dudaklarımda bir Kordon havası., akşam serinliğini kapayan sıcaklığında. Maviden yeşile çalan, camgöbeğinden bilyeler saçıldı sulara, menevişler süsledi çalkantıları. Zamana inat yok olmayan kıvılcımımda kavuniçi özlemler… Düşündüm durduğum yeri, rotamı düşündüm uzak denizlerden bakarak. “En küçük bir ses bile sanki gök gürültüsü/ içim kıpır kıpır/ deniz kıpırtısız…” Zeytin ağaçlarının gölgesinde , toprağa dokundum. Hayatın sana verdiklerine nazır… “Sahiden hiç olmadan, her şey olunmaz mı?” Usuldan bir peri tozu saçıldı yarıçapı goncalarla kaplı çemberime. Sana “Hoş geldin” deme özlemiyle, kendime olan eflâtun sözlerimle, gecenin lacivert kadifeliğinden sana uzanan birkaç nazlı cümle olmak istedim… “Gece giderek yayılmaktadır/ yıldızlar herkese göz kırpmaktadır/ güzellikler paylaşılmak ister/ sevdiğim uzakta belki uyumaktadır…”



** Fotoğraf: Kevin Abato/ Take My Hand

"Hazır mısın??

Evinin seni içine sıgdıramayacak kadar dar oldugunu
fark edeceksin...
Sokaga firlayacaksın...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüregine dar geldigi gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl
gökyüzü...
Kendini tasıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir
yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin...
Birileri sana bir seyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan saglık."
"Yasamak güzel."
"Bos ver, her sey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın...
Göz yaslarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az
sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok
seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet
kopacakmıs" deseler basını
kaldırıp Ne dedin?" diye sormayacaksın...
Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
Ikisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtigin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittigin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabilecegini
söylese,kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istedigin halde, o acıyı
yasamak için direneceksin...
Hayatının geri kalanını onu düsünerek geçirmek
isteyeceksin....
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiçbir sey oyalamayacak seni...
Ilaçlara sıgınacaksın...
Birkaç saat kafani bulandiran ama asla onu
unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından
seyrettiren...
Bütün sarkılar sizin için yazılmıs gibi
gelecek... Bogazın dügümlenecek,
dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor, uyanmak kolay
olacak...
Sabahı iple çekeceksin...
Bazen de "Hiç günes dogmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne
çıkana sarılmak isteyeceksin
Nafile...
Düsüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istedigin...
Her sıçrayarak uyandıgında onun adını söyledigini
fark edeceksin...
Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacagını bile bile...
Her çaldıgında yüregin agzina gelecek...
Aglamaklı konusacaksın arayanlarla...
Yüregin burkulacak...
Canın yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir sey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp
tutusacaksın...
Defalarca aradıgi günlerin kıymetini bilmedigin
için nefret edeceksin...
Yasadıgın sehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir anının olmadigi bir yerlere gidip
yerlesmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karsılasma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yasayacaksın...
Buna yasamak denirse...

****
Razı mısın bütün bunlara...?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
O halde aşık olabilirsin"

11 Mart 2007

Beyaz Geceler

Kimse yok.
der ki beden: Ne denmişse
denmeyecek. Kimse
bir beden değildir aynı zamanda, bedenin dediğini
senden başka kimse duymaz.

Kar, gece. Ağaçların arasında
bir cinayetin
yinelenmesi. Dünya yüzünde dolaşan
kalem: Ne olacağını
bilmez artık, yitip gitmiştir
kalemi tutan el.

Yazar yine de.
Yazar: En başta
ağaçların arasında, bir beden
yürüyüp gitmişti geceden. Yazar:
bedenin beyazlığı
dünyanın rengi. Dünyadır, yazar dünya: Her şey
sessizlik renginde.

Burada yokum artık. Senin
dediğimi söylediğin şeyleri
hiçbir zaman demedim. Yine de beden
hiçbir şeyin ölmediği bir yer. Her gece
ağaçların sessizliğinde, bilirsin ki
yürür gelirim
sesim sana doğru.

Paul Auster

4 Mart 2007

Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak
Göklerin ateşini kalbime boşaltarak
Benim içinde yaktı sanki gurub-u akşam
Senin kirpiklerinde bir damla oldu akşam
Gündüzden, gürültüden ve kainattan ırak
Akşamı seyredeyim bakışlarında bırak
Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak

Yaşar Nabi Nayır

**Fotoğraf: Kevin Abato/ The Ceremony