13 Mayıs 2020

tiara '17


Hüznümü başka bir şeye dönüştürme çabam sonucunda, bulunduğum yerin içine daha güzel yerleştim.

Gözlerimin gören kısımlarını keşfettim ve dönüp baktığımda bu zaman diliminden geriye kalacak olan duygularımdan hafif tebessümlü defter ayraçları yapmaya karar verdim; kitap değil, defter.

Çok heyecanlanıyorum. İlkyaza giriş yaptık, yeşiller güneşe çıktı ve hiç olmadıkları kadar parlaklar sanki. İncecik kımıldaşmaları kalbimi gıdıkıyor. Koklamak istiyorum toprağı. Denizin bu mevsime denk düşen renklerine eklenen yosunu.

Bir yanımın hissizliği rahatlatıyor zamanın telâşını, bir yanımın kendine kapılar açışı üstesinden gelebilmenin formüllerinden asla sınıfta kalmayacağımı söylüyor. 

Mutluluk uzakta bir deniz köyü, mutsuzluk içimde öbek öbek birikmiş egzozlu bir uğultu ama heves, duyuların şaha kalkışı, neye olduğunu asla tanımlayamayacağım heyecan, vazgeçmediğim ısırığı mevsimlerin... 
İyileşmek için donanım sıkıntım yok gibi hissettiriyor bu.

Her hafta yeniden öğrendiğim tatlar için koşuyorum günleri ve bir güneş huzmesinin değiştirdiği şeylere eklenmenin kıvancını taşıyorum içimde. 
Az konuşup çok bırakıyorum. 
Planlarıma sadık, kendime sadık kalmanın zırhını kuşanıyorum.

Resmini yapıyorum tarihlerin. Balkonumu temizliyorum. Yeni bitkiler hayal ediyorum içimin bahçesine yakışacak. 
Büyüdükçe, okuduğum romandaki gibi ağaçlarla bütünleşme arzusuyla dolup taşıyorum.

Dinlediğim şeyler arttıkça, azalıyor mu söyleyeceklerim, bilmiyorum. Uzun zamandır anlatmadan anlaşılmayı umuyorum. Buna kimsenin mecali ve isteğinin olmamasını umursamıyorum.

Bir de bu aralar sık sık adadaki doğum günü sabahıma uyanıyorum. 
O gün doğumunun rengine çiviliyorum kalbimi. 

Neyse ki gökyüzünün en sevdiğim rengi ölümsüz ve dokunulmaz ve aşk.

Ve neyse ki bunu bilen çok az kişiyiz.
Belki de hiç.


4 yorum: