27 Ocak 2020

içten ölünür de..."


Aklımda uçuşuyor bütün duyguların kokuları, kokuların sesleri, seslerin izleri, adımların yakınlıkları, yaklaşanların uzaklaştırdıkları.

Devinimin kendi içinde dondurduğu anlar kadar kalıyorum. 
Bir yaprağın gövdesini kırılmaksızın güneşten yana döndürdüğü bir öğle ışığı altındayım. 
İskelenin ahşapları arasından incecik çizgiler halinde yürüyen mavinin akıntısında, bir gece yarısı beklenmedik şekilde avuçlarıma sinen; sonradan içinde bir miktar tarçın ve tuz olduğunu anlayacağım tanıdık ama yabancı o kokunun zamana asılı kalışındayım.

Özlediğim şeyler var, olaylar değil. Bir his kadar, çok da yerleşik olmayan ya da nasıl yerleştiğine inanamadığım şeyler. Bazı anlar bir sokak ismi, bir çatal bıçak sesi, bir duvar dibi, salıncak zinciri. Biraz hal, daha çok tavır. 
Anların kendine özgü tavrı, kişinin tavrı, eşyanın tavrı. Sözcüksüz. 

Şimdi zaman eli kolu tutulmuş, kendini dışarı atamayan, heybetli ama güçsüz bir canavar gibi, belki de peri, belki de senin benim gibi alelade biri. 
Sanki yırtıp atabilse çeperini, dağılıp yayılacak her yere, huzur bulacak. 

İçim sıkılıyor. İlkokuldaki yağmurlu son derslerin sıkıntısına benzer, öyle pencere boyunca yağmur tanelerini gözlerimle aşağıya akıtıp akıtıp bir türlü dakikaları ilerletemediğim akşamüstü ağırlığı gibi.

Uyuyor uyanıyor ve bir şey bekliyorum. Çoğunlukla cumartesiyi. Bütün bu ağırlığın altında pıtırcık gibi çoğalan, bebek mavisi kır çiçeklerine benzer cumartesilerin ezilmemesi mucize değil de ne.. Belki bu yüzden en çok cumartesi olmayı seviyorum hayatta, cumartesi doğmayı, cumartesi kokmayı, cumartesi öpüşmeyi, cumartesi koşmayı.. İçimdeki coşkun her şeye çok yakıştırıyorum onu. Ve ömrün bir yerde kırılıp, beni sonsuz bir cumartesiye bağışlayacağını biliyorum. 
Zihnimin, olası rüyalarımın içine çöreklendiği beyaz bulutların hatrına. 
Fotoğrafını kalbimle çektiğim bütün o anların kucakladığı hayat boylarının gerçek olmasının hatrına...

Bekliyorum, çocukken dakika dakika biriken öldürücü sıkıntıma yaklaşıyorum, yine de yenik düşmüyorum. 
Geçecek. 

Bazı nadir ve çok emin olduğum şeyler oldu hayatta. Görür görmez aşık olacağımı bildiğim şeyler, gider gitmez yerlisi olacağımı bildiğim yerler, yeterince yüksekten atlamazsam kanatlanamayacağımı bildiğim dönemeçler.

Bak yine aynı yer. 
Geleceğinden çok emin olduğum bir anı var hayatın.
Kan revan içinde de kalsam, bir an önce koşa koşa da varsam, kapalı yollarda bir başıma da yol alsam, kendimi yeni baştan da yazsam varacağım oraya.

Bir deniz taşının üzerinde yosunlanan, yazdan kalma bir an olacağım. 
Güneşi emecek, denizi öpeceğim, sularla ve göklerle karışık, bir hayat ısırığı.. 

Buradan gerçek, her günü cumartesi.

Elbet..


5 yorum: