29 Temmuz 2019

kokuların şarkısı"


Bu temmuz çok uzun, çok dönüşümlü, kalben dinlenmiş, rutin içinde yorulmuş geçiyor. Belki de bir yerinden tutup da başlattığımız "yeni yarın" heyecanından öyle geliyordur. 
İç denizlerimin sütliman bir kıyı boyundayım.
Hem hiçbir şey canımı sıkamıyor, hem de her şey fazla ağır ve sıkıcı ve yakamdan düşmez gibi. 

Ömrümün üçüncü onluk dilimine belirgin farklılıklarla girmek büyük güç verdi ve sanıyorum kalbimi de genişletti. Uyanıp da mecburen yaptığımız şeylerin sahici zorunluluklara dönüştüğünü ve artık yegâne amacımızın bunları tamamlayıp üzerine çizik atmaktan ibaret olduğunu hissediyorum. 

Hayat galiba daha önce hiçbir anında bu kadar cömert bu kadar "Al beni n'aparsan yap"çı olmamıştı.

Son zamanlarda sevdiğim kadınların birçoğuyla sohbet etme şansım oldu. Hepimizin sokaklarına, yollarına, koynuna koyduklarına, rüzgâr boylarına baktığımda daha da inandım kalbimi yırtacak gibi gümbürdeyen nabzıma. 
Doğru yerdeyiz.. 

Ömrün ihtiyacı olan,yaşamama değecek ne varsa şimdi benimle gibi. 
İnsanların ve şehrin içindeki derin mutsuzluğumun aksine, kendimle, sahip olduğum zamanla yavaşçacık bir ateşkes imzalıyor gibiyim. 
İçimin başka başka kadınları, başka başka şeyler hissedip yaşıyorlar ve bunlar bir yerde, bir anda bir araya gelmek için hazırlanıyorlar gibi.
Her şey biraz "gibi"... 

Her şey çok yeni, çok acemi ama kendinden emin. 
Bu güven veriyor, iyi hissettiriyor.

"Yeni" bir yerine pencerelerini açmak hayatın, artık parçası olduğum şu semtte kendimi büyütmüş olarak yol almak, düğümlerimi çöze çöze varmak her akşam kapıya, kara kızın bile güvenini kazana kazana..

Sevgilerimin artık yerini yadırgamaması, kalbimin sakinleşip neye ihtiyaç duyduğunu açık açık söylemeye başlaması.. 
Heyecanlarım şekil değiştiriyor. Ve ilk kez korkmuyorum şimdi. 
Belki de artık "kendim" olan şeyin, yitirebileceğim bir şey olmamasından..

Korkmuyorum kapıları kapatmaktan. 
Nokta koymadan başlanamıyor yeni bir cümleye. 

Artık beslendiğim yer kırgınlıklarımız olmasın istiyorum.
Yeni, mavi ve sadece olduğu anda salınan bir su kıpırtısı olmaktan hoşlandım. 
Dalgalanıp da çırpınmak zorunda bırakmazsam hiçbir şeyi, 
iç içe geçebiliriz, nefes alabiliriz ve tüm bu kabulleniş öper belki de yanaklarını yaşadığımız her şeyin ve değer tüm kilometrelerine yollarımızın.., 
değil mi?

Sadece hislerim var şimdi ve hiç olmadığım kadar kendimde, hiç olmadığım kadar berrak, hiç olmadığım kadar tanıdık bir o kadar da yabancıyım bu kendime. 
Bunun
 bir rengi olsaydı ve sorsalardı, kesinlikle, sütlü şeftali ve alkol mavisi arasında kalıp, bir seçim yapamazdım.

Yapmazdım.


"Kişinin demini alıp gerçeğe yakınlaşması hakikaten zamanla mümkün...
Coşkuyu korumanın her mevsim çiçeğe durmak olduğunu sanırdım bir zamanlar.. Meğer coşkular ancak gönlünün çiçeğini açtıracak anları doğru seçerek korunabilirmiş.
Koşmak isterdim ben ve bir an önce varacağım yere varmak. Meğer yürüdüğün yolları iyice tanımadan bir yere varılmazmış.
Cesaretin kılıca davranmaktan korkmamak olduğunu sanırdım. Meğer cesaret, kılıcına davrananın karşısında gülümseyerek durmakmış.
Hayattan daha geniş biri olmak isterdim hep. Meğer hayat önünde senin genişliğince uzanırmış.
Özgürlüğü çekip gidebilmek sanırdım. Meğer özgürlük gitme arzusunun bile kölesi olmamakmış." 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder