22 Temmuz 2017
ortaköy- yaz '17
Göğsüm duman duman. Bilmek istemediğim şeyleri bilmenin, emin olmak istemediğim şeylerin netliğinin altında yanıyor kemiklerimin arasını dolduran can.
Can...
Avuç içinde öpülüp koklanabilen, cayır cayır yanan can. Ne büyüklük.. Hep kendisini iyileştirmesini beklediğimiz, hep iyileşen... Hem perişan olup, hem sonsuz yollarda koşmaya her zaman mecal bulan..
Yetmedi. Gözyaşlarım.. Sanki biri tam şu sol yanımı hedef alıp ateş edecek ve göller, nehirler, denizler boyu gözyaşı içinde, oracıkta vereceğim o canı..
Onu yitirmeyi becerememek de çok acıtıp güçsüzleştiriyor. Nereye gideceğimi, kime bırakacağımı bu dumanı tüten köz kalbimi bilmiyorum.
Vapurlar geliyor, vapurlar geçiyor. Denizin çalkantısı dalgaya, gökyüzünün rengi eflâtuna, şu yavru martının su sevinci, bir kıyı bulmanın huzuruna dönüyor. Benim içimdeki taş bir santim kıpırdamıyor. Taşıyamıyorum. Artık bu enkazlarıyla birikip yolumu yollandıran hikâyelerin zaman eklerini taşıyamıyorum. Ve artık sahiden falımda çıkacak bir başka şehir yok.
Kahve çarpıntı yapıyor.
Çarpıntı öldürmüyor.
Ölmemek süründürüyor.
Neyse ki yine akşam oldu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder