"Dalgalar" diyordu, ben susuyordum. Sustuğum şey kıvrım kıvrım, mavi mavi, sütliman, uysal bir şeylerin hafifçe kıpırdanmaya başlamasından tut da doğal afetlere yol açabilecek su ötesi yüksekliklere dek sürüyordu.
Başladığım ve bitirdiğim şeylerin toplamasını yapmış, çıkarttığım, eklediğim ne varsa yapıp hesabı
kapatmıştım. Hiç değilse bir mola vermiştim. Öyle sanmıştım. Sağımdaki pencereden baktığımdan katmerlenerek artan sarı ve turuncuların kusursuzluğu bana bunu söylüyordu, söylesin istemiştim.
Zamanı durdurmak elimde değil. Ama keşke olsaydı. Zaman diye bir şey olmasaydı ben de korkak olmazdım. Şimdi hem korkak, hem zamansız hem de karman çorman, yosunlu bir su yığınıyım. Karaya çarpıp çarpıp kendimi acıtıyorum.
Ve bazen konuşmak ne zor.. Sözcüklerimi bulamıyorum. Sadece yaprakların dalları kuruyor kendileriyle birlikte ve sert bir rüzgâr bekliyorlar sürünerek ölmek için,
ölmeyince ölünmüyor.
Ne çaresizlik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder