17 Ağustos 2016

bildiğim hiçbir şey


Bazen içime çok yoğun, çok sıvı, yerinde çalkalanan, çalkantısı fena bulantı yapan bir sıkıntı yerleşiyor. Gelişinden en çabuk dilimin haberi oluyor ve kendisini dokunulmaz bir kilitle kapatıyor. 
Zaman zaman bu sıvı gözlerimden taşıyor.  

Böyle zamanlarda kendimi en çok kalbimi sorgularken yakalıyorum. Sanırım yüzme bildiğinden bir türlü emin olamıyorum. "Tamam mısın?" diyorum, "İki kulaç daha atıp da kıyıya varabilecek misin?"
Kendi dilim gibi, onunkine de kilit vurulduğu anlar en büyük esaretim. Kendine yenilişin sonsuz sessizliği. 

Sonra bir şey oluyor.
Geliyor, ve sarılıyor biri. Fazla derinde, boğulmak üzereyken koşup yetişip, bütün gücüyle çekiyor dışarı, karaya varmamı istiyor. Bildiği, bildiğimiz kara parçalarına dönmem için yalvaran gözlerle bakıyor. 
Ona kendi bildiğinden farklı olan o yeri nasıl anlatacağımı kestiremiyorum bu lal halimle. Gözlerimden taşan sıvı yetmiyor o içimi dolduran suyun nerelerden savrulduğunu, neleri savurduğu anlatmaya.

Susmanın onaylamak olmadığı bir yerdeyim, ama bu coğrafyayı tanıyan yok, benimse tanıştıracak gücüm..
Yaklaşan gemilerin dönüşsüz seferleri olabileceğini bir tek ben biliyorum ve bağırmak için ağzımı açtığımda sesim çıkmıyor.

Bazen üzgünüm. Çok üzgünüm.
Rüyalarım kâbuslara, kâbuslarım hüzünlü, çok fazla hüzünlü ve yarıda kalmış hikâyelere dönüşüyor. 
Enkazlarda kalıyorum, canım yanıyor.
Ya da kapısı çalınan bir dairede bir yatak ve bir komidin arasında üzerime gece duvarları çöküyor.
Geri dönüşlerin hiçbiri bildiğim, beklediğim şeyleri geri getirmedi.
O yüzden içimdeki çalkantıya bir gemiyi göndermem varsa varsa hüsran limanına...

Kaçamıyorum da  kalamıyorum da..

Ellerim bağlı, dilim tutuk. Ne bir ses, ne de şapkasının derdinde bir harf.

Nefesimle yetin. 

Olur da gücün beni o sulardan çekmeye yeterse, olan ve olmayan ne kaldıysa bize mavi koksun.

Hiç değilse.

***

Bir akşam kahvesinden, kadeh dibi kiraz çekirdeğine uzanıp kalmıştım.

Bildiğim hiçbir dil bir başkasına çevrilemiyordu.

Ve dalgalar, midemle dudaklarım arasında mekik dokurken göğüs kafesim akıntı tehlikesini bağırıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder