23 Ağustos 2016

ağustos 22'


"Bir gün bir şeyler aranırsa
Bu benim korktuğumdur."

Aylardan ağustostu. Turgut Uyar'ın gidebildiği bir tarihin sararıklığında kurumayı sürdürüyorduk. Ezberimiz zayıflamış, şiirlerimiz yetim hisseder olmuştu.
Sevdiğim bir çok şeye sonsuz ilgisizliğim ve sıkılganlığımla ihanet ediyordum. 
İçimden yükselen çekip gitme arzusunu bastıracak ne bir amaç, ne de tutkulu bir hikâyem kalmıştı. Çokça yalnız, genel olarak rutinin herhangi bir parçası gibi hissediyorum.
Radyolar iyi ki vardı, çünkü sevdiğim şarkıları dahi unutur olmuştum.

En nefret ettiğim cümle, en sık kullandığım cümleye dönüşmüştü; "Fark etmez."
Fark etmeliydi, ancak sahici bir şekilde etmiyordu. Bunca heyecanı nerede yitirdiğimi kendime soruyor, tüm cevaplardan koşar adım kaçıp saklanıyordum. Çünkü açıksözülüğüm tam bir canavardı.
Kendi kendimi, kendi sorularım ve cevaplarımla yok etmek konusunda diplomalı uzman, yeminli müşavirdim. 

Bir şeyi; doğru veya yanlış, iyi veya kötü, inatla ve sebep aramaksızın istediğim zamanlarda kalbimin attığından da, sağlığından da kuşkum yoktu. Uzun zamandır onu duyamıyorum ve ne kadar özendirmeye uğraşırsam uğraşayım hiçbir şeyin canının çekmesini sağlayamıyorum.

Bu, birbirinden hiçbir şeyi ayrılmayan günler, her akşam belediyenin belirlediği saatlerce poşetlenip kapının önüne konulan çöpler gibi.
Oysa bir yerlerde birkaç baş döndürücü şey yaşamıştık. Yaşamış olmalıyız.
Yoksa bu derin özlemi hissetmeyi bilemezdim değil mi?

Cebimdeki son parayla aldığım biletler, gecenin orta yerinde önüme uzanan şehir ışıkları, uyduruk mutfaklarda demlenmeyi bekleyen çaylar... Kalbimi yerinden oynatan sahiller, otomatı bozuk daireler, çalışmayan çaydanlıklar...

Arzu yitimi. İstek yaratamama çıkmazı. 

Her şeyin ama her şeyin fark etmesi gerekiyordu, şimdi hiçbir şeyin bir üstünlüğü yok. Uğruna beş kuruşsuz kalacağım, uykusuz bekleyeceğim, sırtımı döneceğim, yol vereceğim, risk alacağım ne varsa, yok. İnadına olan her şey yok oldu. Kanım kızarmıyor.
Yağmur altında sırılsıklam, bir hayat aradığımız mevsimlerin devamı çekilmeyecek hissi.
Tutuşmayan kibritler gibi takvim yaprakları.

Ürkütücü bir akış bu. Ne zaman böyle teslim, böyle her şeye eyvallah eder oldu ömrüm..
Korkuyorum, engel olamamaktan, gidişatı değiştirecek o en "ben" adımı atmaya yeltenememekten çok korkuyorum.
Kendimi öylesine, hiçbir "en"i olmayan, ritmi değişmeyen, değiştirmeyen, cesaret gerektirmeyen, ortalama bir şeyler için feda etmekten...

Ağustostu, kendimi aramaktan yorgundum.
Bulduğumu gösterememekten aşırı sıkkındım. 
Kelimeler derin bir uykudaydı, tüm bunlar fırtınadan önce sessizlik olsaydı da yaşamaya değseydik...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder