13 Ekim 2014

hafta dönümü


Sevdiğim her şeyi sevmeyi sürdürüyor gibi hissediyordum. Sevdiğim meyveler ve sevdiğim çarşaflar hiç değişmiyor gibi. Sevdiğim sokaklar, içmekten hoşlandıklarım, tadına doyamadıklarım, hayatıma kollarımı açarak aldıklarım, alışkanlıklarım, sevdiğim kitap isimleri, anısı kalan banklar, yeşiline gözlerimi yasladığım parklar, ...
Sevgi yitirilen bir şey mi emin değilim. Ama eskiden evim olan bir şeylerin artık yerimi yadırgatacak kadar yabancılaşması ürkütücü. Sevgi mi kendini öldürüyor, kollarım mı yorgun düşüyor, kalbim mi kışa hazırlanıyor?
Üçü de birbirinden kırıcı.
Ekimin çikolatalı süt günü, yine çikolatalı sütsüz bir şekilde geride kaldı. 
Ve hazırlandığım birkaç bir şey var. Bu "üç yer tasarlamak" gibi.
Ne olacağını bilmiyorum.
Sokak aralarında ismini beğendiğim ve muhtemel müziklerini beğeneceğim barların yüksek taburelerine tırmanıp iki tekilden bir tık üst bir çoğunluğa ulaşmamak suretiyle kutlamak istediğim hayat parçacıkları var. Sevdiğim. Sevdiğimden emin olduğum.
Yüzümü acıtan, kendimi eve basmak isteyeceğim kadar ağır hissettiğim bu günlerin bitiş çizgisini de az çok kestirebiliyorum. 
Biraz kahve lâzım.
Kahvenin yanında mücadele etmeyecek uykular lâzım.
Biraz Çanakkale domatesi, biraz Ezine peyniri.
Bölge tesadüfi.
Peynir helvası dahil değil lüzumlular listeme. O arsızlığım.
Bölge tesadüfi mi. Belki de değildir.
Bir süre minimal yaşamaya başlıyorum.
Bir sabaha karşı şu kapıdan bir taksiye atlayıp lunaparka gideceğim güne kadar, kendimle baş başa, ve olabildiğince ağırlıksız.
Sonrası kasım.
Yün, kahverengi, yaprak çıtırtısı ve şansım yaver giderse tarçını bol sıcak şarap.
Şiir fazlaca dahil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder