3 Aralık 2013

"Beni ya sevmeli, ya öldürmeli..."

Hayat, kendi rayında tıngır mıngır gitmez elbet.
Ama bazı zamanlar, ki bu bazı zamanlar başlayalı epey oluyor, öyle vurgun yiyip de, bulunamaz bir halde ki.. 
İçinden çıkılamayan bir kâbus..
Korkunç karmaşık bir labirent ve korkunç yalnız bir ova, böyle de anlatılabilir.
Aslında hiçbir şey anlatılamaz.
Kelimeleri çoğaltıp, yan yana inci gibi olmasa da renkli dizmeyi günlerden çıkarmak durumunda kalalı da epey oluyor. 
Barışık olduğum hiçbir şey "Küsmeyelim" demiyor, ki bu hiçbir şeyle barışık olmadığımı gösteriyor sanırım. 
Darmadağın her şey. 
Takvim yapraklarının döküldüğü o uzun, o çok uzun, o tükenmez rüyaya dalmamak için gün sayıyorum; yine takvimle. Stockholm denilebilir, sendrom olanından, kısaca döngü de, ya da basbayağı çaresizlik.
Daha önce ömrümün hiçbir yerinde 9 saat boyunca oksijensiz ve ayakta kalmadım.
Kendimce ve toplumun bir kısmınca dert edindiğim, edindiğimiz belli başlı ne varsa bak nasıl da ortasındayım, nasıl da ikiyüzlü görünüyorum, nasıl da zorlanıyorum, ve nasıl da zorunda kalıyorum..
Artık kutsal kitap gözüyle baktığım her şeyi sorguluyorum.
Çünkü inandığım her şey "Yalan!" diye haykırarak tanıtıyor kendini.
Uzun zaman sonra ellerim ağrıyor. Eskiden olsa "Aşktandır.." derdim.
Eskiden olsa başka pek çok şeye başka yanıtlar verirdim.
Artık her gün karton kutuların arasında, yalnız başıma bir soyunma sahnesini yeni baştan oynuyorum. Giyinme kısmında gözlerim doluyor. Her seferinde.. Eski filmleri anımsamadan açamıyorum kapıyı, gözü yaşsız da...
Temiz ve soğuk havayla karşılaşan varlığım, hayatın mucizeviliğine beni kayıtsız bırakan şeyin ne olduğunu inatla sorduruyor. 
Dün "İnansaydın eğer.." dedi çocuk.. İnanmıyorum, dedim. Üzerine basa basa, "İnanmıyorum, inanmak da istemiyorum." dedim.
"İnansaydın, daha iyi şeyler gelirdi başına." dedi. 
Genzim kömür kokusuna boğulur gibi oldu. Kıştan değil, kesinlikle ondan değil.
Aç olan insanları tanımanın burukluğundan mı, kendi gönül açlığımdan mı, bilmiyorum.
Ben zaten hiçbir şey bilmiyorum.
Bildiğim şeyleri hangi deniz, hangi coğrafya, hangi tanrı, veya hangi unutuş alıp götürdü bilmiyorum ama bilmiyorum.
Unutmayı istiyorum.
Olan her şeyi. Ve olamayanları da.
Olamayan ne varsa, bir daha asla olamayacak gibi çünkü.
Bir çok şeyden nefret etmeye başlamam birkaç gün sürdü.
Bir ay önce bugünlerde heyecandan, sakinleştirici almadan uyuyamazken, şimdi ölü gibi..;
yarınsız, telâşının kıymeti görünmez, öylesine..
Suyum, yolum, yolsuzluğum, yorgunluğum, hangi toza karışacaksa,...
Çok yorgunum..
Gel al beni.
Bitir.
Bitsin.
Devam etmeye çabaladıkça kaybolmak gücüme gidiyor.
Gel.
Ve bitir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder