"Sana bir boyun atkısı gerek..." mevsiminde, şaraba sığınmaktan başka nasıl bir çözüm yolu bulunabilir, bilmiyorum. Tarçından karanfile yuvarlanan notalar arasında kılavuzlar yakıp şiirler inşa etmekten başka neler yapılabilir, bilmiyorum.
Tercih edilmiş şeylerin yerlerini değiştirirken şömineye atıp da çıtırtılarını dinlemeye başladıklarımız neremizi ısıtır, bilmiyorum.
Eller hangi mevsimde ısınır, güneşi kaçmış sarı kazakların sırtına hangi titrek sahil anısı konar, hangi şehrin beyazlığından göz kör olur, belki biliyorum...
Dudağımın kenarındaki "kayıp" şarkılar listesinden taşmaya yeten gücüm, hangi umut kırıntıları saçan piyanodan bir nefeslik can bulur...
Delik deşik olmuş bir kış sabahında, hangimizin sokağı hangimize doğru yol alır...
Tarihin makyaj attığı yerden karalıyorum.
Başlangıç ve sonlar arasındaki kırık vals, adımlarımızı nereye sürüklüyorsa... Toz.. Her yer toz.. Dünden tozanlar yarını göstermiyor.
Gözlerim bozuk ve..;
"Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi.
Ve sular bir uzun geçmişe hazırlanır. Nerdeyse.
Bir çocuk ölür. Bir kadın hastalanır. Odalar
bulutlanır.
Su içmekten. Uzak. Bir köfte kokusundan
İnsan
uzak
bir memleket havasından.
Belli belirsiz bir şeylerden utanır.
Yapışkan ve dayanıksız bir vidanın eşliğinde
Gece.
Hatırlarız bir günlerde üşümediklerimizi
Üşümeyeceklerimizi..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder