Hep gitmenin mevsiminde kalem. Valizlerin anlatıldığı hikâyelerden dut rengine boyanmış, yalın ayak kalınan kumsallar, bilek sıkan tutkular, göz kaçırılan tesadüfler sıyrılmıyor. Oysa bu birikmişliğin sebebinde kimin parmağı var, ışığı tükenmeyen güneşten çok..
Eş zamanlı şarkılara düşmüşüz, düşüp de şarkılara defterler açmışız ama yarım ama akşamlardan kalma... Şarkılarımız da olmasa kutsal kitapsız kalacakmışız..
Bir gece yarısı dönmeyen dilinden telefona dökülen şarkının neresinde şimdi ömrün, bilmiyorum.. Ben hâlâ şairini bildiğim noktadayım..
Bir şeylerin değişmesinden de değişmemesinden de onca korkarken, bir arpa boyu yol gidemeyip, sil baştan göründüğüm yerdeyim. Sen sürekli valiz topluyorsan da, söyle bana başka bir şarkıya geçip de sorabiliyor musun başka şairlerin isimlerini..?
Dünyanın bütün ülkeleri bir adım..
"Uzaklardaydın, oracıkta.." Sol yanımın nakarata döndürdüğü dize gibisin.. Hep giden, hep kalan.. Ya da şöyle demeliyim; hep gittiğim, çaresiz kaldığım..
Sahi, neredesin? Benim yerleşemediğim o "gündelik hayata" sen yerleştirebildin mi kendini? 8:15 vapuruna yetişenlerden olabildin mi? Hep yetişip, hiç karşı kıyıya sahici bir iniş yapamadığım o vapurlarda, sabun kokulu çocukken deterjanlara güzellemeler yazabiliyor musun..
Sahici olan ne yaşamlarımızda, netleşmiyor hiç.. Edindiğimiz mesleğin kiri mi, bizi temize çeken çocuk düşlerimiz mi -ki şarkıda söylüyor ya; onlar da yok artık- , unutulmak mı yoksa unutamamak mı..
Bilinç ötesi bir uzamda, uyumadığımız gecelerin üçlerini biriktirdiğimiz bir şey sahici olabilir mi?
Varsa eğer öyle bir ihtimal,
yine iskelede buluşalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder