Evde olmanın kırıcı yanına son durak hep; vapurlar...
Avaz avaz çığlığın korkutmadığı sese sahip tek canlı; martılar...
Ölüme en çok yaraşanlar; doğumunu haklı çıkartacak kadar hayat edinip, onu güzel renklere, verilen sürede boyayabilenler...
Mutluluğa en çok yaklaştıran; plastik birkaç hortumun ucuna bağlı hayat savaşını, tüm hortumları kopartacak bir güçle ayağa kalkıp da bitiren zaferler...
Huzurun kendisine en çok ev edindiği yer; uykularını bildiğin birinin kollarının arası...
Eve gelmeyi, göç yolundan ayıran yegâne kokular; anne teni ve tarçın...
Güne, giydiği renkler arasında en çok yakışan; aynaya güneşin düştüğü andaki tebessümünün tonu; çoğu zaman gün batımı moru...
Canını acıtan sokaklarda, yaralarına en etkili merhem; yumuşak sokak kedileri...
Paylaştıkça çoğalan, çoğaldıkça güzelleşen, güzelleştikçe büyüyen hayatların orta yerinde, en çok ihtiyacımız olan; bir minicik günaydın...
Bin beş yüz altı
Bostanlı- Üçkuyular Vapuru
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder