31 Aralık 2011

Kaçıncı son.

Ara sıra uğranılan bir dost evi oldu aile yanı.
Çocukluğumun sokaklarına bakmaya kıyamıyorum artık, bu "geçerken uğradım"larda.
Vapura binerken yanımda kız kardeşim olmayınca kumrunun da anlamı azaldı. İskelede boyoz yedim ben de.
Sahilde yürürken, küçüklüğümde ayda bir kez pazar günü çıktığımız yemekler geldi aklıma. Çarşının içinde, bir elimle babamın kocaman ve sıcacık elini tutarken, diğeriyle o ana göre belirlenen dürümü veya incir ezmesini kavrayışım...
Cami dibinde sevdiğim kediye de sinmiş midir karşıdaki ekmek fırınının sıcaklığı?
Esnafı özlemek, tatları özlemek, kışa düşen nergisleri özlemek...
Denize düşen serinliği, yüzüne sürmek istemek...
Başka bir şehirde, özlendiğini öğrenmek...
Birbiri içinde eriyor şehirlerin anlamlarını değiştirdiği kalpler.
Pasaport kahvelerinde oturan atkılı kadınlar ve Kordon'da çimlere devrilmiş liseli bira şişeleri...
Karşıyaka'dan havalanan güvercinler ve unutulmaya yüz tutmuş bir ilçenin kıyısından, yürek çarpıntısı dönüşleri...
Tanıdık yüzlerin izini düşürme çabasında bir bugün.
Şu şehrin sokaklarında yirmi iki yıl.
Yirmi iki yılın son gününde sadece birkaç kadeh şarap içip gideceğim.
Kaçıncı sevişmemizde sindi kokusu üzerime bu coğrafyanın, bilmiyorum. Geçmiyor.
Biraz daha kalırsam bağışlanmaktan korkuyorum. Aşk öyle bir şey.
Cinayetleri affedebildiğin tek meydan.
Bu yılın son gününde körfezi çalkala içimde, sonrası kar, sonrası kış...

1 yorum: